Bulgurun Hikâyesi

Köy yaşamımızda “Bulgur Pilavı” bizim en büyük kurtarıcımızdı. Bazen bulgur pilavı tek başına yemeğimiz olurdu.

Köy yaşamımızda “Bulgur Pilavı” bizim en büyük kurtarıcımızdı. Bazen bulgur pilavı tek başına yemeğimiz olurdu. Özellikle yazın enerjimizin büyük bölümünü bağ işlerinde harcayıp, köye döndüğümüzde çoğu zaman hem yorgun hem de acıkmış olurduk. Kolay hazırlanabilecek yiyecek olarak bulgur pilavını görürdük. 

Tavayı ocağa koyup, tavaya zeytinyağı birazda tereyağı koyup ateşi açardık. Bu aşamada yağlar ısınırken soğan ve biberleri doğrayıp tavaya koyardık, 2-3 dakika kavrulurken soğan ve biberlerin üzerine domatesleri doğrayıp tavaya ekleyip karıştırırdık. Domatesler eriyince üzerine bulgur, su, tuz ve bir kaç baharat ekleyip 10 dakika pişirip kapatırdık. Pişirme ve demleme zamanında soframızı bahçedeki dut ağacının gölgesine kurar, yanına ayranı da servis etmiş olurduk. Zamanımız olursa bahçeden taze nane toplar pilavının üzerine doğrardık.  

Bulgurumuzu kendimiz hazırlardık. Ekinlerimizi genelde haziran ortası gibi biçer, buğdayımızın bir kısmını (durum buğday) bulgur için ayırırdık. Bu buğdaylarımızı üzüm kesme işlemleri başlamadan hazırlama işlemlerine başlardık. Buğdaylarımızı kazanlarda kaynatırdık. (Foto-1) (Foto-2)Kazanın başında bekleyen çocukların kaynamış buğdaydan yeme hakları hep olurdu. İlk kaynayan buğdaylardan anam ilk fırsatta mahallenin çocuklarına ve bana verirdi.  Kaynamış buğdaylarımızı büyük sofra bezlerinin üzerine sererek güneşte kurumaya bırakırdık. Serili buğdayları ara sıra elimizle karıştırarak eşit kurumalarını sağlardık. Kuruyan buğdayları fazla zaman geçirmeden bulgura dönüştürme işlemini bir kaç gün içerisinde tamamlardık. Buğdayın ahşap tokmaklarda dövülme işlemi bizim köyümüzde biraz farklıydı. Köyümüz (Ahmetağa/Sarıgöl/Manisa) Egede kurulan son Yörük köyü olması nedeniyle kadimden kalmış bir dibek taşına sahip değildi. (Foto-3)

Köylüler buna kendilerine göre kolay bir yöntem bulmuşlardı. Bunun için buğdayı dövülecek evin avlusuna küçük bir çukur kazıyorlar, çukurun içine 2-3 kat tabaklanmış koyun derisi serip kaplıyorlardı. Buğday dövme işlemi genelde akşam gençler tarafından yapılırdı. Çukurun etrafına serilen minderlere kızlar oğlanlar oturur, herkes kendine bir buğday dövme eşi seçerdi. İki genç karşılıklı ahşap tokmakları alıp çukura yakın diz çöküp otururdu. Birbiri ardı sıra buğdayın üzerine ahşap tokmaklar iner kalkardı. Yorulan çift diğer çifte tokmakları devrederdi. Bir tas buğday ıslatılıp bu çukura konurdu. Dövme işlemini genelde bu işlerde deneyimi olan bir kadın yönetirdi. Yönetici kadının elinde uzun bir ahşap kaşık bulunur. Bu kaşık ile dövme işlemi devam ederken çukurdan taşan buğdayları tekrar çukura iterdi. Dövme işlemi başlamadan her iki genç ahşap tokmaklarını omuzlarına alır beklerlerdi. Kaşıklı kadın ilk kimin buğdaya vuracağını söylerdi. İşin bu kısmı çok önemliydi. Çünkü tokmaklar ardı sıra inip kalkmaya başlamadan önce ilk başlangıç ritmi doğru olmalıydı. Dövme işlemi başladıktan sonra gençlerden birinin tokmağı kaldırıp vurma hızında bir yavaşlama ya da hızlanma olması durumunda kaşıklı kadın o kişiyi ciddi olarak uyarırdı. Birinin hızının değişmesi durumunda tokmaklar havada çarpışır küçük yaralanmalar da olurdu. 

Buğday dövme eşleşmeleri de kendi içinde ilginçlikler içerirdi. Bu eşleşmeler bazen iki sevgili olabildiği gibi iki güçlü genç delikanlı da olabilirdi. Eşleşmeler bulgur dövme işlemi etrafında toplanan gençler arasında kim güçlü iddiası da olabilir, bir kızın ben sizden daha iyiyim demesi de her an eşleşmeleri değiştirirdi. Kabuğu ayrılan buğday çukurdan çıkarılır yenisi konur, dövme işlemi buğdaylar bitene kadar devam ederdi. Buğday dövme işlemi bittikten sonra ev sahibi gençlere tepsilerde lokum ikram ederdi. Buğdaylar tekrar kabuklarıyla birlikte serilirdi, daha sonraki günlerde savrularak kabuğundan ayrılma işlemi tamamlanır, bu iri bulgurlar Sümerbank bezlerinden dikilmiş torbalara konurdu. İri buğdaylar daha sonra taş el değirmeni ile öğütülerek ince bulgurlara dönüştürülür pilav için kaput bez keselerde hazır hale getirilirdi. (Foto-4)

Bugün ne zaman market rafından bir bulgur alsam, bulgurun hikâyesi  gelir gözümün önüne…!