Mizansen Hayatlar ve Bilim

Herkesin hayatına yön veren bir yol göstericisi vardır diye düşünüyorum, yoksa da olmalı bence.

Mobbing… Latince bir deyimden türemiş bu kelime girmiş hayatımıza bir yerlerden.

Biz severiz böyle alengirli kelimeleri, hiiiç yadırgamadık kendimizle özdeşleştirirken.

 

Ben biyoloji okudum. Daha sonra, hala çok sevdiğim ve saygı duyduğum bir hocam sayesinde bitki biyoteknolojisiyle devam ettim eğitim hayatıma. Herkesin hayatına yön veren bir yol göstericisi vardır diye düşünüyorum, yoksa da olmalı bence. Yoksa üniversiteden mezun oldun, aldın o diplomayı senelerce kafa patlatarak, sonuçta kaldın tek başına bir çölde. İşte burada karşına iyi bir bilim insanı çıkmalı, hatta daha da şanslıysan daha erken çıkmalı diyebilirim. Ne alaka diyenleri duyuyorum şimdi konumuzla ama birazdan mobbingin alasını anlatacağım sizlere de ondan. 

Çoğumuz kalabalık iş yerlerinde çalışıyoruz. Kendine ait bir uğraşın yoksa eğer iş yerinde, burası herhangi bir iş yeri olabilir; okul, hastane, kamu daireleri, vs… Başlarsın kişilerle uğraşmaya. İşte yanlış yoldasın. Kişilerle uğraşmak başka bir kişinin işi değil ama diyeceksin ki bu kurumlarda nasıl kendine ait bir uğraşın olacak? Olacak ama mecbursun. Boş kalan zamanlarını dolduracak ki sen başka insanlara sarmayasın. Huzurunu kaçırmayasın.

 

Farzedelim boş kaldın, sadece sana verilen görevleri yerine getiriyorsun. Yine boş vaktin var bir sürü. Kafanı masadan kaldıramayacak kadar değil işlerin, biliyorum. Kitap oku; kitap mı yok aç internet sitesinden Apelasyon E-Dergi oku; internet mi yok okuyamıyor musun yaz; onu da mı yapamıyorsun düşün, düşün ki üret, üretmeyen kişi mutsuzluğa mahkûmdur ve başkalarını da bu kuyuya çekmekten çekinmezler. Mobbing mi? Bazen yanındaki arkadaşın sana sözlü baskı yapar, bazen ve sanırım çoğu zaman yöneticin baskının her türlüsünü yapar, sözlü, fiziksel her türlü... Nasıl olur ki? Çalışırsın, eleştirir; çalışmanı engelleyici niteliktedir bu eleştiriler. Üretmek istersin, çeşitli bahaneler sunar önüne ama seni düşünüyordur her defasında. Aslında çok iyidirler bu yöneticiler, aynı birer iyilik meleği  Bir de başkaları üzerinden sana gelen baskılar vardır, eğer birazcık uyanık değilsen zaten arada kalan kişileri hedef tahtana alırsın ama yanılırsın. Her neyse… Bazen amaca ulaşılır, bazen uğraştıklarıyla kalırlar. O dönemin ne can sıkıntısı, ne moral bozukluğu, hayata küsmeler, karanlıkta kalmalar, kendini değersiz hissetmeler cabası. Psikologlar bizim her şeyimiz olur. 

 

Bitkilerde verim arttırılması, iyileştirme, ürün geliştirme, dayanıklı bireyler meydana getirmek amacıyla yapılan uygulamalar vardır mesela. İster klasik, ister teknolojik yöntemlerle yaparsın. Mesela ben ne yaptığımı anlatayım. Bitkinin bir parçasını alırsın. Yaprak, gövde, kök, çiçek, ovaryum, sürgün ucu hiiç fark etmez… Ona uygun bir gelişme ortamı hazırlarsın. Demez mi sana “Ne uygun ortamı? Benim parçalarımı birbirinden ayırıp sonra beni motive etmeye çalışıyorsun!” diye. Gelişimini devam ettirmek için uygun ortamı hazırladık mı? O bitki parçasını önce iyice bir yıkarız; gerek suyla, gerek çeşitli kimyasallarla. Alkole de batırdık mı sonrasını siz düşünün. Dışarıda bu bitkilerin yıkanmaya ihtiyacı olduğunda birisi gelip banyo mu yaptırıyor? Hayır. Yağmur suları yetiyor, neden sen huzurunu kaçırıyorsun ki? Tertemiz yaptık bitki parçalarını. Gelişme ortamları, aynııı toprak gibi söz veriyorum. Büyüme düzenleyici kimyasalları koyarım, şekeri de koyarım; o da canlı, enerjiye ihtiyacı var değil mi? Ama sıvı oldu bu ortam! Fark etmez, yine doğada bulunan bir bakteriden elde edilen ortamı katılaştırıcı bir kimyasalımız da var. Ekle onu da. Tamammm, işte sana besi ortamı. Şimdi besi ortamını koyduğun kapların içerisine yerleştirebilirsin bitki dokusunu. Ve bunun adına da “Bitki Doku Kültürü” diyebilirsin. 

 

Hangi amaçla yaptın bu uygulamaları derseniz, tabii ki kişisel egolarım için değil! Ama düşünsenize bitkiler üzerindeki mobbingi? (Bitkinin psikolojisi mi olur demeyin lütfen. İlgilenenler bilirler; bitkilerle yavrularımızla konuşur gibi, şefkatle yaklaşırız biz). Elinizde bir hamur, istediğiniz şekli vermeye çalışıyorsunuz. Uygulamalara bakarsanız eğer, baskının en alası, işkencenin en fazlası... Nasıl mı? Bitki zaten bünyesinde barındırıyor bitki büyüme düzenleyicilerini ama biz ekstrasını ekliyoruz. Bu başlı başına bir stres faktörü değil mi? Eklenen tuzları, yetmeyen ışığı saymıyorum, deney tüpleri içerisinde gelişen bitkicikleri saymıyorum. Yeterince çok kimyasalla buluşturuyoruz onu ve diyoruz ki bitkiye sen benim istediğim gibi yeni bir bitki olacaksın… Elbette ki doğal bir süreç değil. İçerisindeki bir sürü eksik, bir sürü fazlayla… Bunun amacı “bilim” ve insanlığın buna ihtiyacı var. Teknolojiyi yakından takip ederek, insanlık adına yarar sağlayacak bilgiye ihtiyacımız var. Bence bitkiler bunun uğruna kendilerini feda edebilirler.

İnsan hayatındaki monotonluk da doğal bir süreç değildir. Tamam, hayatımızdaki bazı monotonluklar hafızamızı canlı tutar fakat arada harekete de ihtiyaç vardır.

Geçenlerde sevgili Müge Şahin arkadaşım da yazmıştı bitkilerde doku kültürü inceliklerini, tanımını detaylandırarak. Ben biraz mizansen yaklaşmak istedim olaya, biraz gülümsemek adına. Hayatı kelimelerin gücüne takılıp yaşamak yerine biraz büyük resmi görmeye çalışalım. İşimiz kişilerle değil, kişilerden çıkan işlerle olsun. 

O vakit herkese baskısız, hayırlı işler olsun…

Görseller: Yazara ait