Riski Göze Alıyorsanız Toprağınızı İhmal Edin

Yazar : Jane CRAIGIE

Son on yılda, Hogmanay ertesinde işe dönmek her zaman zor, ancak bir o kadar da hoş olmuştur.

Son on yılda, Hogmanay ertesinde işe dönmek her zaman zor, ancak bir o kadar da hoş olmuştur. İşim gereği pazarlama ve medya çalışmalarını yürüttüğüm Oxford Tarım Konferansı'na (OFC) giderken de aynı duyguları hissettim.

Kuşkusuz, konferansın bu yılki en iddialı içeriği, topraklarımızın tüm sıkıntılarını ve acilen atılması gereken adımları tüm gerçekliğiyle ortaya koyan "Toprak Kurtarıcıları" konuşmacıları Cranfield Üniversitesi'nden Profesör Jane Rickson, İrlandalı toprak danışmanı John Geraghty ve süt üreticisi Wil Armitage tarafından sunuldu.

Konuşmalarda, dinleyiciler arasında yer alan işin erbabı olmuş en deneyimli ticari çiftçileri bile kaygılandıran gerçekler vardı. Benim için en dikkat çekici olanı, 2 cm kalınlığında üst toprağın oluşumunun 500 yıl aldığı gerçeğiydi.

Buna ek olarak, rüzgârlar ve toprak yüzeyinde akan suların katkıda bulunduğu toprak aşınımı, küresel bazda her yıl 25 ila 40 milyar ton toprağın taşınmasına neden olmaktadır. Bu rakamları aşağı çekmeye yönelik çaba harcanmazsa, mahsul rekoltesinde yaşanacak kayıpların, 1,5 milyon km2'lik bir alanın mahsul üretiminden çekilmesine eşdeğer olması beklenmektedir.

Bu üç konuşmacının da verdiği mesaj, hepimiz el birliğiyle şimdi harekete geçmezsek, ortaya çıkacak tüm sonuçların riskini göze alacağımız ve bu sonuçlardan bizlerin sorumlu olacağıydı. Toprak en büyük varlığımızdır, ancak çoğumuz onu ihmal ediyoruz. Gereken özen gösterilirse, sağlıklı yapıda bir toprak, tüm girdi maliyetlerinin çarpıcı bir şekilde azaltılmasını, yüksek düzeyde üretim yapılmasını sağlayabilir.

Peki bu dikkat çekici gerçekler, yerel anlamda bize ne ifade ediyor? Bazı gözlemlerimi sizlerle paylaşayım. İskoçya'nın kuzey doğusunda temel olarak karma tarım yapılmaktadır. Bu da toprak sağlığı açısından düşünüldüğünde iyi bir haber, çünkü otlaklar zengin, organik madde geri dönüşü yüksektir. Ancak en hassas yanımızın, özellikle havuç, şalgam ve patates gibi kök ürünlerin üretimi olduğunu düşünüyorum.

Esas olarak, bu mahsullerin yetiştirileceği tarlaların seçimine büyük özen gösterildiğini görüyorum, ancak zaman zaman çok dik yamaçlarda paralel olması gerekirken yamaç boyunca aşağı yönlü ekimin yapıldığı şok edici örneklere de rastladığım oldu. Özellikle şiddetli bir yağış sonrası, kimi zaman tohum olan patateslerin kendilerinin çoğunlukla da akıp giden toprağın örttüğü yamaç altındaki yolları gördüğümüzde bu uygulamaların saçmalığının farkına varmak çok sürmüyor.

Kötü uygulama bununla da kalmıyor. Nadiren de olsa, hasat edilen köklü bitkilerin temizlenmesi esnasında ortaya çıkan ve üretim yapılan topraklara asla geri döndürülmeyen toprak yığınları da gördüm. Bazı durumlarda, tonlarca toprağın bulunan uygun bir yerde artıklarından arındırılmak üzere beklemeye bırakıldığına şahit oldum. İçinde yabani otlar olsa da bu topraklar kesinlikle atık değil, en önemli varlığımızdır.

Birleşik Krallığın diğer bölgelerinde bazı arazi sahipleri, topraklarını sürmeden, hayvancılık kaçakçılığına karşı sıfır tolerans ilkesini kabul ederek kendi topraklarına büyük önem göstermeye başladılar. Bu çiftçiler, toprağı sağlıklı ve canlı tutmak için örtü bitkileri, gübre ve mahsul kalıntıları yoluyla toprağı çok sayıda organik madde ile besliyorlar.

Arazi sahipleri artık, topraklarının kendilerine verdikleri koşullarda veya daha iyi bir halde dönmesini teminat altına almak amacıyla kira ve çiftçilik sözleşmelerine toprak koşullarına (besin durumu, pekişme ve organik madde içeriği) ilişkin maddeler koydurmaya başlamışlardır. Sözleşme maddelerine uymayan kiracılar, çoğu zaman en ağır şekilde cezalandırılmaktadır.

Bölgemizde, hayvanların da yer aldığı, aşırı yoğun olmayan, büyük çoğunlukla da arazilerine gereken ilgi ve özeni gösteren çiftçilerin yer aldığı, tarıma karşı dengeli bir yaklaşım benimsediğimiz için şanslıyız.

Okuyucularıma Oxford Tarım Konferansı videolarını izlemelerini tavsiye ederim.