Kursağımızdan Geçenler
Her insan, evrensel insan hakları çerçevesinde beslenme hakkına sahiptir. Beslenme hakkı, insanlık hakkıdır. Her insan, yaÅŸamını idame için bu hakka sahiptir. Ne yazık ki, yeryüzünde beslenme konusunda derin bir adaletsizlik olduÄŸu aÅŸikâr. Bir taraftan daha çok ve daha iyi yemek isteyenlerin sayısı artarken, diÄŸer taraftan açların sayısı hızla artıyor. Obezlerle, açların sayısı eÅŸitleniyor.
İnsanların “kursağından” geçenler elbette gelir seviyesine baÄŸlı olarak deÄŸiÅŸiyor. Sadece karnını doyurmak için beslemek ile dengeli ve iyi beslenmek büyük ölçüde gelir düzeyine baÄŸlı. DüÅŸük ve orta gelire sahip kiÅŸiler gelirlerinin önemli bir kısmını gıda harcamalarına ayırmak zorunda olan kiÅŸilerdir ve gıda fiyatlarındaki artışlar bu kesim üzerinde önemli bir yük oluÅŸturmaktadır. Bu kesim, gıda enflasyonunu derinden hisseden, gıda enflasyonundan etkilenen kesimdir.

Gıda fiyatları arttığında genellikle ya tüketim miktarı azaltılmakta ya da tüketim kalitesi aÅŸağıya çekilmektedir. Son yıllarda ülkemizde gıda enflasyonunun genel enflasyon seviyesinin üzerinde seyretmesi, fiyatı en çok artan ilk 10 ürünün çoÄŸunluÄŸunun tarım/gıda ürünü olması düÅŸük gelir düzeyindeki tüketicilerin maÄŸduriyetini gündeme getirmiÅŸtir.
En yüksek gelire sahip %20'lik grubun toplam gelirden aldığı pay %46, geri kalan %54’ü ise nüfusun %80’ini paylaÅŸmaktadır. İşe bu %80 için gıda harcamaları bütçelerinin en önemli kalemlerinden biridir. Hane halkı harcamalarının ortalama %20’si gıda ve içecek harcamasıdır. En düÅŸük gelire sahip olan kesimde ise bu oran %30’a çıkmaktadır.
Gıdada yüksek fiyat artışlarının, nüfusun %80’nini etkilediÄŸini düÅŸünürsek, saÄŸlıklı beslenemeyen nesiller yetiÅŸmesine yol açacağını söyleyebiliriz.
4 kiÅŸilik bir ailenin açlık sınırı, yani yeterli ve dengeli beslenmesi için gerekli olan gıda harcaması, Åžubat 2017 itibarıyla 1.502 TL’dir. 4 kiÅŸilik bir ailenin yoksulluk sınırı, yani giyim, ulaşım, barınma, eÄŸitim v.b. temel ihtiyaçlarını karşılamak için gerekli harcama ise Åžubat 2017 itibarıyla 4.894 TL’dir. İyimser bir yaklaşım ile anne-babanın ikisinin birden çalıştığı bir aileyi, anne-babanın asgari ücretin üstünde ücretlerle, her birinin 2.400 TL gelir elde ettiÄŸi yoksulluk sınırında ki bir aileyi baz aldığımızda, yılın ilk iki ayında gıda fiyatlarındaki artış yüzde 4.9 oranında gerçekleÅŸtiÄŸinde, bu ailenin beslenme deseninde küçük deÄŸiÅŸiklere gitmek zorunda kalacağını tahmin etmek güç olmayacaktır.
Son 12 ayda gıda enflasyonun %6.5 oranında gerçekleÅŸmesi, gıda harcamalarına gelirinin yüzde 30’unu ayıran yukarıda bahsettiÄŸimiz ailemizi, gelirinin %10’unu harcayan bir aileye oranla çok daha fazla olumsuz etkileyecektir. DüÅŸük gelir grubundaki aileler, öncelikle beslenme rejiminde temel gıdalara yer vereceÄŸi için muhtemelen yaÅŸ-meyve sebze tüketiminde ve tüketim maliyeti yüksek olan et ürünleri tüketiminde kısıtlama yapmayı tercih edecektir.
Oysa;
Dünya SaÄŸlık Örgütü (WHO)'nce küresel anlamda ölüm sebepleri olarak belirlenen 10 risk faktörü arasında, düÅŸük miktarlarda meyve sebze tüketimini iÅŸaret etmektedir. Yeterli sebze ve meyve tüketimi ile yılda, 7 milyon hayat kurtarılabildiÄŸi ifade edilmektedir. Dünya saÄŸlık örgütü ve FAO uzmanları, patates ve niÅŸasta içeren ürünler hariç olmak üzere günde en az 400 gram meyve sebze tüketmenin kanser, kronik kalp hastalıkları, diabet ve obezite hastalıklarının önlenmesinde hayati önem arz ettiÄŸini bildirmektedirler.

23.02.2017/24.02.2017 tarihli basın yansımalarında, Londra Kraliyet Üniversitesi Kamu SaÄŸlığı Bölümü'nce yapılan araÅŸtırmanın sonuçlarına göre, günde 5 porsiyon sebze-meyve tüketmenin saÄŸlık açısından çok faydalı, 10 porsiyonun ise çok daha iyi olduÄŸu, turunçgillerin kalp hastalıklarını ve felç riskini en çok azaltan besinler olduÄŸu, günde 200 gram meyve sebze tüketmenin kardiyovasküler hastalıkları %13, felci %18, kanseri %4 ve erken ölüm riskini %15 oranında azalttığı ortaya çıktığı açıklanmıştır.
Sözün özü “kursağımızdan” geçenler mental, fiziksel ve ruhsal potansiyelimizi tayin etmekte ve hayatımızı, geleceÄŸimizi ÅŸekillendirmektedir.
Bu perspektiften de anlaşıldığı üzere gıda enflasyonu sadece ekonomik bir mevzu olarak deÄŸerlendirilemez. Yetersiz beslenen nesillerin ağır sorumluluÄŸu, bazı meyve-sebzelerin, et ve balığın tadını ve adını bilmeyen, karın doyurmak için gerektiÄŸinde merdiven altı ürünlerle beslenen çocuklar varken, aşırı beslenme ve gıda zayiatı sorunları varken, konuya ekonomik çerçeve dışında sosyal sorumluluk ve etik deÄŸerler çerçevesinden yaklaÅŸmak gerekmektedir. Üstelik, bu yangın tarlada deÄŸil; pazarda, markette baÅŸlamaktadır. Tarla ve market fiyatı arasında ciddi uçurum söz konusudur. Enflasyon tarlada deÄŸildir.
Elbette, uzun vadeli etkin tarımsal politikalar çerçevesinde, tarımsal arz-talep dengesini saÄŸlayacak üretim planlaması yapmadan, tarımsal üretim faktörlerinin verimliliÄŸini artırmadan, teknolojik alt yapıyı güçlendirmeden, soÄŸuk hava deposu, soÄŸuk zincirle taşıma sistemi ya da ambalajlama tesisleri geliÅŸtirmeden, pazarlama kanalları kurmadan, halkımızı cep yakmadan, saÄŸlıklı ve dengeli ÅŸekilde beslememiz mümkün deÄŸil. Ancak, kısa vadede, her yıl 25 milyar TL’lik sebze ve meyvenin yollarda zayi olmasını engelleyerek, aracıların deÄŸil üreticileri, örgütlerini ve pek tabi tüketici örgütlerini güçlendirerek piyasa kontrolü saÄŸlanmalı, artan üretim maliyetleri için girdi fiyatlarındaki deÄŸiÅŸimler kontrol altına alınmalı, sadece ürüne desteÄŸe deÄŸil, hasat ve hasat sonrası süreçlerde de desteÄŸe önem verilmelidir. Gıda ve Tarımsal Ürün Piyasalar İzleme ve DeÄŸerlendirme Komitesi’nin etkin çalışması saÄŸlanmalı. Tarla ve market arasında 5/6 kata varan fiyat farklılıklarına çözüm gelebilirse, “kursağımızdan” daha güzel ÅŸeyler geçmesi mümkün olacaktır.
Kaynakların etkin kullanımı ve gıdanın adaletli dağılımının sorumluluÄŸunu tüm sektör aktörleri ve politika yapıcılar derinden hissetmelidir. Tarıma yüklenen fonksiyonların en önemlisi, adaletin temeli olmasıdır.
İnsanların “kursağından” geçenler elbette gelir seviyesine baÄŸlı olarak deÄŸiÅŸiyor. Sadece karnını doyurmak için beslemek ile dengeli ve iyi beslenmek büyük ölçüde gelir düzeyine baÄŸlı. DüÅŸük ve orta gelire sahip kiÅŸiler gelirlerinin önemli bir kısmını gıda harcamalarına ayırmak zorunda olan kiÅŸilerdir ve gıda fiyatlarındaki artışlar bu kesim üzerinde önemli bir yük oluÅŸturmaktadır. Bu kesim, gıda enflasyonunu derinden hisseden, gıda enflasyonundan etkilenen kesimdir.

Gıda fiyatları arttığında genellikle ya tüketim miktarı azaltılmakta ya da tüketim kalitesi aÅŸağıya çekilmektedir. Son yıllarda ülkemizde gıda enflasyonunun genel enflasyon seviyesinin üzerinde seyretmesi, fiyatı en çok artan ilk 10 ürünün çoÄŸunluÄŸunun tarım/gıda ürünü olması düÅŸük gelir düzeyindeki tüketicilerin maÄŸduriyetini gündeme getirmiÅŸtir.
En yüksek gelire sahip %20'lik grubun toplam gelirden aldığı pay %46, geri kalan %54’ü ise nüfusun %80’ini paylaÅŸmaktadır. İşe bu %80 için gıda harcamaları bütçelerinin en önemli kalemlerinden biridir. Hane halkı harcamalarının ortalama %20’si gıda ve içecek harcamasıdır. En düÅŸük gelire sahip olan kesimde ise bu oran %30’a çıkmaktadır.
Gıdada yüksek fiyat artışlarının, nüfusun %80’nini etkilediÄŸini düÅŸünürsek, saÄŸlıklı beslenemeyen nesiller yetiÅŸmesine yol açacağını söyleyebiliriz.
4 kiÅŸilik bir ailenin açlık sınırı, yani yeterli ve dengeli beslenmesi için gerekli olan gıda harcaması, Åžubat 2017 itibarıyla 1.502 TL’dir. 4 kiÅŸilik bir ailenin yoksulluk sınırı, yani giyim, ulaşım, barınma, eÄŸitim v.b. temel ihtiyaçlarını karşılamak için gerekli harcama ise Åžubat 2017 itibarıyla 4.894 TL’dir. İyimser bir yaklaşım ile anne-babanın ikisinin birden çalıştığı bir aileyi, anne-babanın asgari ücretin üstünde ücretlerle, her birinin 2.400 TL gelir elde ettiÄŸi yoksulluk sınırında ki bir aileyi baz aldığımızda, yılın ilk iki ayında gıda fiyatlarındaki artış yüzde 4.9 oranında gerçekleÅŸtiÄŸinde, bu ailenin beslenme deseninde küçük deÄŸiÅŸiklere gitmek zorunda kalacağını tahmin etmek güç olmayacaktır.
Son 12 ayda gıda enflasyonun %6.5 oranında gerçekleÅŸmesi, gıda harcamalarına gelirinin yüzde 30’unu ayıran yukarıda bahsettiÄŸimiz ailemizi, gelirinin %10’unu harcayan bir aileye oranla çok daha fazla olumsuz etkileyecektir. DüÅŸük gelir grubundaki aileler, öncelikle beslenme rejiminde temel gıdalara yer vereceÄŸi için muhtemelen yaÅŸ-meyve sebze tüketiminde ve tüketim maliyeti yüksek olan et ürünleri tüketiminde kısıtlama yapmayı tercih edecektir.
Oysa;
Dünya SaÄŸlık Örgütü (WHO)'nce küresel anlamda ölüm sebepleri olarak belirlenen 10 risk faktörü arasında, düÅŸük miktarlarda meyve sebze tüketimini iÅŸaret etmektedir. Yeterli sebze ve meyve tüketimi ile yılda, 7 milyon hayat kurtarılabildiÄŸi ifade edilmektedir. Dünya saÄŸlık örgütü ve FAO uzmanları, patates ve niÅŸasta içeren ürünler hariç olmak üzere günde en az 400 gram meyve sebze tüketmenin kanser, kronik kalp hastalıkları, diabet ve obezite hastalıklarının önlenmesinde hayati önem arz ettiÄŸini bildirmektedirler.

23.02.2017/24.02.2017 tarihli basın yansımalarında, Londra Kraliyet Üniversitesi Kamu SaÄŸlığı Bölümü'nce yapılan araÅŸtırmanın sonuçlarına göre, günde 5 porsiyon sebze-meyve tüketmenin saÄŸlık açısından çok faydalı, 10 porsiyonun ise çok daha iyi olduÄŸu, turunçgillerin kalp hastalıklarını ve felç riskini en çok azaltan besinler olduÄŸu, günde 200 gram meyve sebze tüketmenin kardiyovasküler hastalıkları %13, felci %18, kanseri %4 ve erken ölüm riskini %15 oranında azalttığı ortaya çıktığı açıklanmıştır.
Sözün özü “kursağımızdan” geçenler mental, fiziksel ve ruhsal potansiyelimizi tayin etmekte ve hayatımızı, geleceÄŸimizi ÅŸekillendirmektedir.
Bu perspektiften de anlaşıldığı üzere gıda enflasyonu sadece ekonomik bir mevzu olarak deÄŸerlendirilemez. Yetersiz beslenen nesillerin ağır sorumluluÄŸu, bazı meyve-sebzelerin, et ve balığın tadını ve adını bilmeyen, karın doyurmak için gerektiÄŸinde merdiven altı ürünlerle beslenen çocuklar varken, aşırı beslenme ve gıda zayiatı sorunları varken, konuya ekonomik çerçeve dışında sosyal sorumluluk ve etik deÄŸerler çerçevesinden yaklaÅŸmak gerekmektedir. Üstelik, bu yangın tarlada deÄŸil; pazarda, markette baÅŸlamaktadır. Tarla ve market fiyatı arasında ciddi uçurum söz konusudur. Enflasyon tarlada deÄŸildir.
Elbette, uzun vadeli etkin tarımsal politikalar çerçevesinde, tarımsal arz-talep dengesini saÄŸlayacak üretim planlaması yapmadan, tarımsal üretim faktörlerinin verimliliÄŸini artırmadan, teknolojik alt yapıyı güçlendirmeden, soÄŸuk hava deposu, soÄŸuk zincirle taşıma sistemi ya da ambalajlama tesisleri geliÅŸtirmeden, pazarlama kanalları kurmadan, halkımızı cep yakmadan, saÄŸlıklı ve dengeli ÅŸekilde beslememiz mümkün deÄŸil. Ancak, kısa vadede, her yıl 25 milyar TL’lik sebze ve meyvenin yollarda zayi olmasını engelleyerek, aracıların deÄŸil üreticileri, örgütlerini ve pek tabi tüketici örgütlerini güçlendirerek piyasa kontrolü saÄŸlanmalı, artan üretim maliyetleri için girdi fiyatlarındaki deÄŸiÅŸimler kontrol altına alınmalı, sadece ürüne desteÄŸe deÄŸil, hasat ve hasat sonrası süreçlerde de desteÄŸe önem verilmelidir. Gıda ve Tarımsal Ürün Piyasalar İzleme ve DeÄŸerlendirme Komitesi’nin etkin çalışması saÄŸlanmalı. Tarla ve market arasında 5/6 kata varan fiyat farklılıklarına çözüm gelebilirse, “kursağımızdan” daha güzel ÅŸeyler geçmesi mümkün olacaktır.
Kaynakların etkin kullanımı ve gıdanın adaletli dağılımının sorumluluÄŸunu tüm sektör aktörleri ve politika yapıcılar derinden hissetmelidir. Tarıma yüklenen fonksiyonların en önemlisi, adaletin temeli olmasıdır.
Görseller:
YORUMLAR
Bu sayfalarda yer alan okur yorumları kişilerin kendi görüşleridir. Yazılanlardan www.apelasyon.com sorumlu tutulamaz.