Hititler Ve An.Tah.Šum Bayramı

Yazar : Ahmet UHRİ

Hitit ritüellerinde önemli bir yeri olan AN.TAH.ŠUM bayramı, bu bayrama adını veren bitki ve bu bitkiyle yapılan yeme-içme ritüelleri bu yazının konusunu oluşturacak.

Hitit ritüellerinde önemli bir yeri olan AN.TAH.ŠUM bayramı, bu bayrama adını veren bitki ve bu bitkiyle yapılan yeme-içme ritüelleri bu yazının konusunu oluşturacak. Öncelikle Sümerceden alınan bu sözcük yani AN.TAH.ŠUM bugün hangi bitkiyi temsil etmekte onun üzerinde durmak gerek.

Hitit kültürünün en önemli bayramlarından biri olan AN.TAH.ŠUM bayramı esas olarak ilkbahar mevsiminin başlangıcını temsilen kutlandığından ve bu bitkinin adıyla anıldığından bitkinin ilkbaharda ortaya çıkan bir bitki olmasının gerekliliği konusunda neredeyse bütün Hititolog ve araştırmacılar hemfikirdir. Dolayısıyla Orta Anadolu’da, ilkbahar mevsiminde, canlanan doğanın bir parçası olarak ortaya çıkan bitkiler üzerinde durmak AN.TAH.ŠUM bitkisinin hangi bitki olduğu konusunda atılacak ilk adım olmalıdır. İkinci adım bitkinin adının sonuna eklenerek onun soğanlı bir bitki olduğu çıkarsaması yapmayı sağlayan (ŠAR) Sümerogramı sayesinde atılabilmekte. Yani bitkinin Hitit metinlerindeki tam adı AN.TAH.ŠUM(ŠAR) olarak geçmekte ve bu ismin sonunda yer alan (ŠAR) ilk kez 1925 yılı gibi çok erken bir tarihte Ehelolf’un önerisinden beri soğanlı bitkileri ifade ettiği kabul edilen bir ek(suffiks) olarak tanımlanmakta. Bir diğer deyişle ilkbaharda, Orta Anadolu’da ortaya çıkan soğanlı bir bitki olmalı AN.TAH.ŠUM(ŠAR). Bitkinin hangi bitki olduğu konusu Hititologlar ve Arkeobotanistler arasında halen tartışma konusu. Ancak Hitit ritüel metinlerinden bilinen bir gerçek de bu bitkinin adıyla anılan bir dini bayramın ilkbahar aylarından kutlandığı. Bitkinin hangi bitki olduğu konusuna geri dönülmek kaydıyla şimdi AN.TAH.ŠUM bayramını incelemekte yarar var.

Ritüel metinleri sayesinde Hititlerin en iyi bilinen bayramı olan AN.TAH.ŠUM 38 gün sürmekte ve ilk kez I. Šuppiluliuma (MÖ 1370-1340) zamanında ortaya çıktığı I. Šuppiluliuma’nın oğlu II.Muršili dönemine tarihlenen metinlerden anlaşılmakta. Sonrasında sürekli olarak kopyalanan ritüel metinleri sayesinde IV.Tudhalia (MÖ 1250-1225) dönemine dek izlenen bu bayramın ortaya çıkışı II.Muršili dönemi belgelerinde aşağıdaki gibi geçmekte.

“(Vakî oldu ki), babam Hatti ülkesi tanrıları ve Arinna’nın güneş tanrıçası için

AN.TAH.ŠUM bitkisi ihdas etti. Adı geçen bu konu çok önemlidir…

İlkb(ahar oldu)ğunda Hat(tuša’dan giderim)

ve orada (Arinna kentinde) tanrılar için A(N.TAH.ŠUM bitki)si bulunur.”

Hititologlar yukarıdaki metinlerden çıkarılacak iki sonuç olduğunu belirtmekte. Bunlardan birincisi, II.Muršili’nin babası Šuppiluliuma döneminde başlayan geleneği devam ettirdiği; ikincisi de bu bayramın esas olarak Hattuša ve Arinna kentleri civarında kutlandığı. Boğazköy yakınlarında yani Çorum il sınırları içinde olması gereken Arinna’nın lokalizasyonu konusunda hemen bütün araştırmacılar aynı düşüncede olup Alacahöyük’ü işaret etmekteler. Bu durumda bir ipucu daha elde edildiği söylenebilir. Bu ipucu da bayramın Orta Anadolu’ya özgü olduğudur. Çorum merkez olmak üzere batıda Ankara’dan başlayıp doğu’da Sivas’a, güneyde Niğde’ye kadar uzanan bölge içinde kısacası çekirdek Hitit bölgesinde kutlanmakta ancak sonrasında bir gelenek olarak çok daha geniş bir bölgeyi de etkilemiş olabileceği düşünülmekte.

Bayram sırasında bu bayrama adını veren bitkinin kendisi ya da meyvesi veya ondan yapılan yemek yenmekte ayrıca bayramın 8 ve 9. günlerinde Arinna kentinde güneş tanrıçasına sunulurken Hattuşa’da tanrı Zababa tapınağı ile kent yakınlarındaki orman tanrısı Lama’ya ait tapınaklarda da sunular yapılmaktadır. Bayramın 32 ve 34.günlerindeyse dağda geyiğe içki sunma ritüeli gerçekleştirildiğinden bitkinin ve bayramın geyiklerle de bir ilişkisi olduğu düşünüldüğünden Alacahöyük ortostatlarında görülen bir geyiğin ve önünde duran çiçek bezemesinin konuyla bağlantılı olduğu ileri sürülmektedir.

Bu durumda bayrama adını veren bitki konusunda başka ipuçları da ele geçmekte. Şimdi durup eldeki ipuçlarını bir kez daha tekrar etmekte yarar var. Birincisi bitki baharda ortaya çıkacak, ikincisi soğanlı bir bitki olacak, üçüncüsü Anadolu’da özellikle de Orta Anadolu’da yaygın olacak ve son olarak da Alacahöyük ortostatlarındaki geyik ve bitki bezemeli ortostatta görünen bitki belki de bu bitki olacak. AN.TAH.ŠUM bayramına adını veren bitki konusuna artık geri dönebiliriz. Öncelikle bitkinin hangi bitki olduğu konusunda yapılan önerilerle başlayalım. Hayri Ertem, Hitit dönemi florası üzerine yaptığı çalışmada Güterbock ve Thompson’un mercimek önerisiyle Cornelius’un yaptığı safran önerisini kabul etmemekle birlikte kendisi de bir öneri yapmaktan kaçınmıştır. Ancak bu çalışmadan çok sonra Hititçe bitki adları üzerine yapılan çalışmalarla etnoarkeolojik araştırmalar ilerlediğinden Ertem’i bu konuda mazur görmek gereklidir kanısındayım. Konuyla ilgilenen diğer araştırmacılarsa çiğdem çiçeği ve zambakgillerden bazı bitkiler üzerinde durmaktadır. Örneğin Erkut bitkinin liliaceae ailesinden olduğu üzerinde durmakta ve sümbül, zambak, lale ve benzeri bitkilerden biri olabileceği önerisini getirirken Ertuğ, Darga ve Ünal gibi araştırmacılar Iridaceae ailesinden crocus yani çiğdem çiçeği üzerinde durmaktadırlar.

Bu öneriler içinde son yıllarda biri daha ön plana çıkmıştır. Arkeolojik, dilbilimsel, etnolojik ve etnoarkeolojik veriler sayesinde çiğdem çiçeğinin AN.TAH.ŠUM bayramına adını veren bitki olduğu önerisi artık genel olarak kabul görür durumdadır. Yukarıda Alacahöyük ortostatlarındaki bezemelerle arkeolojik ve Hititologların yazılı belgeler üzerine yaptıkları çalışmalarla da dilbilimsel veriler bir dereceye kadar görüldüğünden bundan sonrasında çiğdem çiçeğiyle ilgili etnolojik ve etnoarkeolojik veriler üzerinde durmak istiyorum.

İlk olarak Çorum mutfağında çiğdem çiçeğinin bugün nasıl kullanıldığına bakalım. Çorum Mutfağına Güzelleme adıyla 2012 yılında Metro Kültür Yayınları ve Çorum Valiliği’nin ortaklığıyla basılan kitaba baktığımızda çiğdem çiçeği ile ilgili değişik ve yoğun uygulamalarla karşılaşmak olasıdır. İlk olarak bahar başlangıcında çocukların kırlardan topladıkları çiğdem çiçekleri ile yaptıkları çiğdem aşından söz etmek yerinde olur. Çiğdem aşı çocukların topladıkları çiğdemleri bulgur ve yağ ile kavurmalarıyla yapılan bir yemektir. Bu yemek için kullanılan çiğdem bitkisiyse botanikçilerce Crocus ancyrensis adı verilmiş olan Ankara çiğdemidir.

Halk arasında ‘çiğdeme gitmek, çiğdem karşılamak’ gibi adlarla anılan bu uygulamada çocuklar topladıkları çiğdemleri bir çalıya asarlar ve ellerindeki kaplarla tekerlemeler söyleyerek kapı kapı dolaşıp evlerden yağ, bulgur, kıyma ve salça toplayıp köyün fakir evlerinden birinde bunları karıştırıp yemek yapıp bir şenlik içinde yerler, kalanını da ev sahibine destek amaçlı olarak o evde bırakırlar. Çorum merkez, Dodurga, Mecitözü ve Osmancık gibi ilçelerde halen yapılan bu uygulama sanki AN.TAH.ŠUM bayramının izleri taşır gibi görünmekte. Aslında baharı karşılama anlamında son derece de anlamlı bu uygulamada çiğdem çiçeğinin kullanılması ise çiçeğin baharın müjdecisi, kışın bittiğinin habercisi olarak karlar arasından ilk filizlenen bitki olmasıyla daha da anlam kazanmaktadır.

Sadece çekirdek Hitit bölgesinde değil Orta Anadolu, Doğu Anadolu’nun batıya yakın bölümleri ve Güneydoğu Anadolu’da da çiğdem çiçeğinin hem baharı karşılama anlamında ritüelistik bir karakterinin halen devam etmesi hem de bahar aylarında değişik yemeklerinin yapılıp sözlü kültürde manilere, masallara konu olması, bitkinin Hititler tarafından da aynı amaçla kullanıldığının etnolojik ve etnoarkeolojik kanıtı olarak gösterilebilir.

Hitit bölgesinin biraz daha doğusunda Sivas yöresinden bir örnekle konuya devam etmek istiyorum. Sivas’ın Çepni köyünde ‘hatapıya’ adı verilen baharı karşılama ritüellerinde de çiğdem çiçeği aynen Çorum yöresinde olduğu gibi başrolü oynamaktadır. Aynı şekilde Aksaray, Yozgat ve Niğde folklorunda da baharı karşılama anlamında yeri bulunan çiğdem çiçeği Güneydoğu Anadolu’da özellikle Antep mutfağında ve folklorunda önemli bir yere sahiptir.

Gaziantep halk masalları içinde yer alan ve aşağıda anlatılacak ‘pepuk kuşu’ öyküsü yine baharda çiğdem toplayan çocuklarla ilgilidir:

Bir varmış, bir yokmuş köyün birinde anne babalarıyla yaşayan çok mutlu iki çocuk varmış. Bunlardan büyüğü kız, küçüğü ise erkekmiş. Bu çocukların mutluluğu bir gün annelerinin ölümüyle yom olup gitmiş.(yom olmak=yok olmak) Babaları tekrar evlenmiş. Üvey anneleri bu iki çocuğa zulmedip dururmuş. Bir bahar sabahı üvey anneleri çocukları dağda çiğdem toplamaya göndermiş. Çocuklar sepet ve bıçak alıp evden çıkmışlar. Kız çiğdemleri zorlukla toprağın altından çıkarıp kardeşine veriyor erkek kardeşi de alıp sepetin içine koyuyormuş. Artık güneş batıp da hava kararmaya başlayınca kız, hadi artık eve gidelim. Ama önce bir bakayım ne kadar çiğdem toplamışız demiş. Kız, erkek kardeşinin elindeki sepetin üstünde duran bez parçasını çekmiş. Bir de bakmış içinde hiç çiğdem yok. Erkek kardeşinin hepsini yediğini düşünmüş, üvey annemiz bizi dövecek diye ağlamaya başlamış ama sonra kardeşine öyle bir sinirlenmiş ki çiğdem topladığı bıçağı öfkeyle kardeşine saplamış ve sonrasında kardeşinin elinden düşen sepetin altında koca bir delik olduğunu görmüş. Bu da üvey annelerinin onlara yaptığı bir oyunmuş. Ablası ağlamaya başlamış, yere düşen kardeşini kaldırmaya çalışmış ama kardeşi bir türlü kendine gelememiş, oracıkta ölüvermiş. Ablasının gözü ağlamaktan şişmiş. Eve nasıl gideceğini, babasının tek erkek çocuğunu bıçaklayarak öldürdüğünü nasıl anlatacağını bilemiyormuş. Eve gidemeyeceğini anlayınca kardeşini en yakın derede yıkayıp, toprağı eşip erkek kardeşini gömmüş. Sonra dua etmeye başlamış, eve gidemeyeceği için allahım beni bir kuş yap. Bir kuş yap ki sürekli bu dağlarda dolanıp kardeşime ne olduğunu anlatıp durayım demiş. Kızın dileği kabul olmuş ve kız pepuk kuşu olup dağlarda uçup anlatmaya başlamış, ‘Pepuu, kekuu. Ke qir? Mın qir. Ke kuşt? Mın kuşt. Ke şuşt? Mın şuşt? ah, ah, ah!’ her bahar, çiğdem yere düştüğünde pepuk kuşu dağlarda dolaşıp, bu hikayeyi anlatıp dururmuş. Kuşun söylediklerinin Türkçesi: pepuu, baba. Kim yaptı? Ben yaptım. Kim öldürdü? Ben öldürdüm. Kim yıkadı? Ben yıkadım..."

Gaziantep folklorundan bu ‘üzücü’ alıntının da gösterdiği gibi çiğdem, Anadolu’da sadece Çorum civarında değil neredeyse yetiştiği her yerde baharın gelişinin müjdecisi olarak ritüelistik anlamda yer edinmiş gibi gözükmektedir. Bu nedenle de çok büyük bir olasılıkla Hititlerin AN.TAH.ŠUM bayramlarına da adını vermiş olması olasıdır. Son söz olarak Çorum yöresinde yapılan çiğdem aşı tarifiyle bu konuyu noktalamak istiyorum.

Çiğdem aşı:

Nilhancığım, Çorum kitabındaki tarif çok uzun olduğundan yazmaya kalksam zaman yetmeyecek. Senden rica etsem kes yapıştır yapabilir misin? Sende bilgisayarda kayıtlıdır nasılsa. Ben son nota ekledim kaynakçayı. Meryem Kadife’nin anlatısını da eklersen bence çok güzel olur. Kolay gelsin…