Kıynaşık Fırın

Yazar : Müge GÖKSOY

Sabahları çok nemrut, kaba biriyim. Kısaca sabah insanı değilim ben. Koskoca bir fincan Türk kahvesi ve birkaç sigara içtikten sonra çekilir insan sınıfına girebiliyorum.

Sabahları çok nemrut,  kaba biriyim. Kısaca sabah insanı değilim ben. Koskoca bir fincan Türk kahvesi ve birkaç sigara içtikten sonra çekilir insan sınıfına girebiliyorum. Yine böyle bir zamanda telefonum çaldı.  Homurdanarak açtım.  Büyük bir zevkle takip ettiğim Apelasyon dergisinde yazma teklifi geldi. Nasıl yani, ben mi? 

Nemrut Müge bir anda yok oldu. Aldı beni bir heyecan. İlk yazım o mu olsun,  bu mu olsun? Sonra sakinleştim ve karşınıza gurur abidem olan KIYNAŞIK FIRIN'la çıkmaya karar verdim. Kıynaşık da ne diye sorguladığınızı duyar gibiyim. Yöresel eski bir tabir. Daha çok İzmir'de bilinir. Kapı ve pencereler için kullanılır, aralık anlamında. Ne tam kapalı ne de açık, hafif ışık girecek kadar. Fırınımı yaparken kapağın ölçüsünde ufak bir sorun yaşadım, tam kapanmıyor, kıynaşık kalıyor. Olsun sıkıntı yok. Böylece adı konmuş oldu.

İş hayatımı sonlandırdıktan sonra yapmak isteyip te fırsat bulamadığım şeyler çorap söküğü gibi ardı ardına oluşmaya başladı. İlk hedefim fırındı. Ateş olmazsa aş ta olmaz, öyle değil mi? Aylarca süren araştırmalarımla teknik olarak fırını nasıl yapacağımı öğrendim.  Sanki elimin tersiyle, kolaycacık yapabilecekmişim gibi… En az maliyetle de işin içinden çıkmam gerekiyordu.

Öncelikle dağ bayır dolaşıp Urla taşı topladım,  fırının alt kaidesini oluşturmak için. Kaidenin içini doldurmak gerekiyordu. İnşaat yaptıran komşuların molozlarına talip oldum ve onların hayır dualarını aldım. Sayemde nakliye ücreti ödemeden molozlardan kurtuldular.

Aylarca özenle biriktirmiş olduğum şişeleri bir çuvala koyup kırdım.  Tabiki de iş güvenliği gözlüğümü takmayı unutmadım... Cam kırıkları fırın tabanının ısı izalasyonu için gerekli. Cam kırıklarının üzeri de iri tuzla kaplandı.  Tuz koymamızın amacı, ısının her yere eşit olarak dağılmasını sağlamak. Sıra geldi ateş tuğlalarına.  Fırının iç çapı ölçüsüne uygun  miktarda ateş tuğlası alıp döşedim.  Aman, ateş tuğlası ateş pahası. Kubbeyi harman tuğlasıyla ördüm bu yüzden.

Öncelikle fırının girişini oluşturmak lazım. Evde ne varsa, vileda sopası, ekmek kutusu kapağı, bir zamanlar üzerine resim yaptığım durolit, elek  kasnağı fotoğrafta gördüğünüz gibi fırının ağzının şablonu oldu. 

Özel günlerimde bana hediye almak isteyen eşim ve çocuklarımdan küçük el alet ve makineleri isterim hep. Çok da hoşnut olduklarını söyleyemem bu durumdan.  Hatta dalga bile geçerler bazen benimle "sen yakında bizden hilti filan da istersin " diye.  Amaaa işte zorla aldırttığım şarjlı tornavida ve dekupaj testere bu şablonu yaparken çok işime yaradı. Kubbe için oluklu mukavvadan yaptığım şablon da inşaatımın kolonları gibiydi.  Tuğlaları üzerine döşeyiverdim gitti.

İşin en zevkli kısmı, killi çamur ve saman karışımıyla yapılan ilk izolasyon katmanı oldu. Vıcık vıcık…  Çocukluğum geldi aklıma, çamurdan yaptığımız köfteler filan. Aaa  önemli bir ayrıntıyı unuttum. Babaya klape yaptırdım.  Amacım et, balık, tavuk tütsülemek. Bayılırım isli ete. İleride nasıl yaptığımı sizlerle paylaşmak isterim.

Eeee bu kadar emek vermişim (Bakmayın siz yapıverdim,  ediverdim dediğime. Anam ağladı valla. ) fırını üşütmemek lazım değil mi? Devreye hemen taş yünü girdi. Sımsıkı sarmaladı fırıncığımı. Açılmasın diye de samanlı harç  karışımını üzerine örttüm.

Fırınıma bu haliyle bile tapıyordum. Ama ben biraz daha kişiselleştirmek istedim. Üzerine alçıdan buğday başakları yaptım.  Bembeyaz kirece boyadıktan sonra buğday başkalarını da sarartıverdim. Vay canına muhteşem oldu. Biraz megolamanlaştım sanırım.

Artık gelsin ekmekler, börekler, baklavalar. Kilolarımla kilo katsınlar.  Olsuunn razıyım.