Akanthus

Boyları 30-100 cm. yüksekliğinde, tüylü çok yıllık, sütlü, dikenli bir otsu bitki türüdür.

Acanthaceae ailesinden bir bitkidir. 

Grekçe: Ἄκανθος ;  Latince: Acanthus. (tekil: acantha, çoğul: acanthae)

Akkız, deve kengeri, kengel, Meryemana dikeni, sütlü kengel, uslu kenger, şevkülmeryem, Meryenana dikeni, sütlükengel olarak da bilinir. 

Boyları 30-100 cm. yüksekliğinde, tüylü çok yıllık, sütlü, dikenli bir otsu bitki türüdür. Gövdeleri basit veya az dallı, kısa ve kalın; yaprakları derimsi, damarlı beyazımsı tüylüdür. Çiçekleri genellikle mor- kırmızı renkte ve küre biçimlidir. Baş kısmı olgunlukta sarımsı-yeşil renklidir. Meyvelerinin veya tohumlarının ucunda beyaz bir tüy bulunur. Türkiye'de Doğu, Güneydoğu Anadolu, Akdeniz Bölgesi ve Ege Bölgesi’nde görülmektedir. Türkiye’de halk arasında kenger adı yaygın kullanılmaktadır. Taze dallarının kabukları soyularak yenilir; gövdenin kesilmesi ile çıkan sütten, kenger sakızı hazırlanır. Akdeniz Bölgesi’nde olgunlaşan başlar kavrulup öğütülerek kenger kahvesi yapılmaktadır. Çok yıllık bir bitki olan ve “köy göçerten” (Cirsium arvense) adını taşıyan türü ise, çok hızlı çoğalır ve zararlı ot olarak kabul edilir. Eşekdikeni, aynı familyadan başka bir bitkinin adıdır. Devedikeninin meyvelerinden, çeşitli rahatsızlıkların tedavisinde yararlanıldığı bilinir. 

Klasik mitolojide, Akantha, Apollon’un sevdiği bir nymphedir (peri).  Fakat Apollon tarafından reddedilince bitkiye dönüştürülmüştür. Roma İmparatorluk döneminde de yaygın kullanılan akanthus (akantus), doğum-ölüm-yeniden doğumdan oluşan hayat döngüsü ve uzun yaşamı ifade etmek için kullanılmıştır.   

Antik dönemde, Yunanistan’da Kalkidikya (Khalkidikia) Yarımadası’nda ve Mısır’da, bugünkü Dashour kenti yakınında, “akanthus” ismiyle anılan kentlerin varlığı bilinmektedir.  

M.Ö. 5. yüzyıldan itibaren önceleri mimaride, çeşitli kabartma ve heykellerde, seramik, cam ve metal işçiliğinde, duvar resimleri ve mozaiklerde, akanthus yaprakları sevilerek kullanılmıştır. 

Korinth düzeni, sütun başlarının akantus yapraklarıyla süslendiği ve sütunların bir kaide üzerine oturtulduğu, klasik mimarlıktaki üç düzenden biridir. İonik düzenin daha kompleks bir biçimi olan Korinth düzeninin, heykeltraş Kallimakhos tarafından oluşturulduğu belirtilmektedir. Kallimakhos, Atina’daki Keramikos Mezarlığı’nda, bir mezarın yanına bırakılmış, çevresinde akanthus yapraklarının olduğu sepetten esinlenerek, bu sütun biçimini geliştirmiştir. Klasik mimarlıkta Dor ve İon düzenlerinden sonra ortaya çıkmıştır ve adını antik Yunan şehri Korinth'ten alır. Taban çapıyla yüksekliği arasındaki oran, İonik düzendeki gibi, 1/9’dur. 

Anadolu’da Korinth düzeninde sütunların kullanıldığı önemli yapılardan biri, Mersin, Silifke’nin 30 km. kuzeyindeki Uzuncaburç (Olba antik kenti) beldesindeki Zeus Tapınağı’dır.  Hellenistik dönemde, Olba Krallığı, Roma İmparatorluk döneminde, İ.S. 72 yılında imparator Vespasianus zamanında Olba'dan ayrılarak Dioacaesarea (Tanrı-İmparator Kenti) adıyla özerk, kendi adına para basabilen bir konuma gelmiştir.

M.S. 2. yüzyıla ait Milas yakınlarındaki Euromos Zeus Tapınağı, Muğla-Yatağan’daki Lagyna Hekate Tapınağı ve Erdek-Kyzikos’taki Hadrianus Tapınakları sütunları Korinth başlıkları taşımaktadır. 

Roma İmparatorluk sanatında uzun ömürlü kullanıma sahip olan akanthus, Ara Pietatis Augustae’da, Julius Claudiuslar döneminde ve Hristiyanlıkla birlikte, M.S. 3. yüzyılda Constantin zamanında, kiliselerde, ilk Hristiyanlık sembolü olarak yer almış ve sonrasında resimleri süslemek için kullanılmıştır. Dikenli yaprakları acıyı, günahı ve cezalandırmayı temsil etmektedir. Lateran Vaftizhanesi’nde ve Roma’daki San Clemente Bazilikası gibi çok sayıda yapıda görülmektedir.   

Bizans ve Osmanlı eserlerine dek çeşitli sanat eserlerinde, akanthus betimlemelerine rastlanmaktadır. Ayasofyada (Hagia Sophia), tamamı beyaz mermerden yapılmış,  farklı stillerde sütun başlıkları bulunmaktadır. İki katta ana sütun dizisinin yeşil mermer sütun gövdeleri, tepesinde çanak biçimli, palmiye ve akanthus yaprakları ile bezenmiş başlıklar taşımaktadır.  Anadolu’da Osmanlı dönemine ait birçok mezar taşında görülmektedir.

Antik dönemden bu yana, çeşitli sanat eserlerinde yaygın olarak kullanılan kenger bitkisinin kökleri suludur ve soyularak taze olarak tüketilmektedir. Kenger sakızı da bilinmektedir. Bitkinin kök kısmının yarılıp içindeki sütün taşa akıtılması ve birkaç saat bekletilmesiyle elde edilen kenger sakızı oldukça sert, kekiğe benzer aromalı, sindirime ve dişlere çok faydalı bir sakızdır.  Aşağıdaki tariflerdeki gibi de tüketilmektedir:  

Yazının devamı