Organik Tarım Ve Sürdürülebilirlik

Günümüzde tarım, gıda, yem, yakıt ve lif ihtiyaçlarının karşılanması açısından vazgeçilmez bir sektördür.

GİRİŞ

Günümüzde tarım, gıda, yem, yakıt ve lif ihtiyaçlarının karşılanması açısından vazgeçilmez bir sektördür. Tarımın, insanoğlunun avcılık ve toplayıcılıktan yerleşik düzene geçilmesiyle birlikte artan ihtiyaçlarının giderilmesi için yaklaşık 12 000 yıl önce başladığını düşünürsek, geçmişte olduğu gibi gelecekte de ihtiyaçlardaki artış veya değişimlerin tarımı doğrudan etkileyeceği beklenmektedir. Dünya savaşlarını takip eden yıllarda hızla artan Dünya nüfusunun ucuz gıda ihtiyacını karşılamak üzere gelişmiş ülkelerde 1950lerden, gelişmekte olanlarda ise 1970lerden başlayarak tarımsal uygulamalar yoğunlaşmaya başlamıştır. Birim alandan daha yüksek verim elde etmek ve üretim maliyetini azaltmak amacıyla mekanizasyona dayalı tek ürün yetiştiriciliği, ülkemizde de birçok bölgede baskın hale gelmiştir. 1945 ile 1990 yılları arasında Dünya pamuk üretim miktarı, alan genişlemesi olmadan 3 kat artmıştır. Bu artışta yeni çeşitlerin geliştirilmesi, su, gübre ve pestisitlerin yoğun kullanımı etkili olmuştur. 2015 yılında yapılan Dünya Pamuk Konseyi toplantısında arzın talebi karşılamadığı ve üretimin arttırılması gerektiği belirtilmiştir.

2050 yılında Dünya nüfusunun 9,5 milyara ulaşması beklenmektedir. Artan nüfusla birlikte birçok ülkede gelir düzeyinin de artması ve yaşam (beslenmede hayvansal ürünlerin payının, günlük enerji ve protein alımının artışı, giyim ve ev tekstilinde doğal liflerin payının artması gibi) tarzında da değişiklikler öngörülmektedir. Sonuçta gıda, yem, yakıt veya hammadde talebindeki artışlar kaçınılmazdır. Halen büyük baskı altında olan doğal varlıklar, bu artış karşısında daha da olumsuz yönde etkilenerek yer yer tükenme noktasına gelebilecektir. İklim değişiklikleri nedeni ile yaşanacak kuraklık, sel veya aşırı yağışlar, ülkemizin de içinde bulunduğu bölgelerde tarımsal ekosistemleri daha da kırılgan hale getirecektir. Geçtiğimiz günlerde Paris’te İklim Konferansı için toplanan Dünya liderleri, konunun önemine dikkat çekmiş ancak tarımı doğrudan şekillendirecek öneriler sınırlı kalmıştır. Fransız hükümeti tarafından başlatılan ‘Her 1000 için 4’ (4 per 1000), toprağın konuyla ilgili önemini vurgulamaktadır. Yapılan hesaplamalara göre toprakta tutulan karbon oranını her yıl % 0.4 arttırmamız durumunda atmosferdeki CO2 düzeyinin artışını durdurmak mümkün olacaktır. Bu oran nasıl arttırılabilir? Toprağın örtüsüz bırakılmadan minimum işlenmesi, ara ziraat, otlu bırakma, tarım alanlarının etrafında yeşil çitler oluşturma ve tarımsal ormancılık (orman tarımı/agro-forestry), çayır-mera yönetimi, kurak ve yarı-kurak koşullardaki zayıf toprakların ıslahı çözüm yollarından bazıları. Fransız hükümeti 2014 yılında yürürlüğe geçirdiği tarımın geleceği, gıda-tarım sanayi ve ormancılık kanununda ‘agroekoloji’yi çözüm olarak önermekte ve araştırma, eğitim ve yayım faaliyetlerinin odağına yerleştirmektedir. 2020 de tarım işletmelerinin en az % 50 sinin agroekolojiyi benimsemiş olması beklenmektedir. Fransa’nın liderliğini yaptığı bu girişimi 2015 yılı sonu itibari ile Avustralya, Almanya, IFOAM, IFAD (International Fund for Agricultural Development) ve WRI (World Resources Institute) da desteklediklerini bildirmişlerdir. 

Organik tarım, toprak, su, hava ve biyoçeşitlilik gibi doğal varlıklardaki tarım kaynaklı yoğun baskının azaltılması ve gelecek kuşaklara çözüm olarak da devredilebilmesi amacıyla öncü üreticilerce geliştirilmiştir. Yirminci yüzyılın başlarında tanımlanmaya başlayan organik tarım, 1980lerde önemli bir Pazar boyutuna ulaşmıştır. Pazarın genişlemesi Avrupa’ya ihraç olanağını arttırması nedeniyle ülkemiz dahil birçok gelişmekte olan ülkede organik tarımın gelişimini tetiklemiştir. Bugün de sürdürülebilir bir tarım sistemi olması nedeni ile 170 ülkede (Willer and Lernaud, 2015) sertifikalı organik üretim yapılmaktadır ve yarısında da üretim sistemini ve pazarı düzenleyen yasalar bulunmaktadır. Organik tarıma ilişkin resmi veya özel standartlar organik tarımın temel ilkeleri üzerine inşa edilmiştir. Organik gıda ve gıda dışı ürün pazarında geçerli olan bu standartlarda ana amaç, pazarda dil birlikteliği yaratmak ve son üründe etiketle sağlanan bilgilerle izlenebilirliği ve tüketiciyi korumaya yöneliktir. Ülkelerin yasal düzenlemelerinde ulusal risk değerlendirmelerine veya yerel koşullarına göre küçük farklılıklar bulunmaktadır. İzin verilen girdi veya yöntemlerin belirlenmesinde çıkış noktası olan sürdürülebilirlik ise standartlara rehberlik eden temel ilkelerde çok yönlü olarak tanımlanmaktadır.

Organik tarımın temel ilkeleri Uluslararası Organik Tarım Hareketleri Federasyonu (International Federation of Organic Agriculture Movements (IFOAM)) tarafından sağlık, ekoloji, eşitlik ve özen temel başlıkları altında toplanmıştır. Yerkürenin sağlığı ancak sağlıklı topraklarda sağlıklı bitki ve hayvan yetiştiriciliği ile mümkündür ve insan dahil ekosistemdeki tüm öğelerin sağlığı birbirinden ayrılamaz. Bu kapsamda mikroorganizmalar dahil tüm varlıkların eşit yaşam hakkı vardır. Ekosistemin sağlıklı kalabilmesi için tüm teknolojiler, uygulamalar ve girdiler uzun dönemli etkileri bütüncül olarak göz önüne alınarak özenle seçilmelidir. Bu nedenle işletme dışından sağlanan sentetik girdiler sınırlanarak veya tümden yasaklanarak ekolojik döngülerin sağlıklı çalışması sağlanmaktadır. Yasaklanan girdiler yerine doğadaki karbon, azot, fosfor, su döngüleri tarımsal uygulamalarla sağlanmaya çalışılır. Organik tarımda fark yaratan bütüncül yaklaşımdır. Organik tarımda temel yaklaşım bitkinin beslenmesi değil canlı olan toprağın bütünüyle beslenmesi ve verimliliğinin korunması yolu ile sağlıklı bitki elde edilmesi, yeterli verim ve kalitenin sağlanmasıdır. Tarımda verimlilik ile toprak sağlığının doğrudan ilişkili ve organik madde içeriğinin de ana göstergelerden biri olduğu artık tüm kesimlerce kabul edilmektedir. Sağlıklı toprak gelecek kuşaklar için de gıda güvenliğinin ön koşuludur.  

Yazının devamı