MANEVİ BESLENME

Yazar : Ayhan CÖNER

Hayatım bir firma, bende o firmanın CEO’su olsaydım, “Misyon” ‘umda “Yaşamak” “Vizyon” ‘umda “Mutlu Olmak” yazardı.

Hayatım bir firma, bende o firmanın CEO’su olsaydım, “Misyon” ‘umda “Yaşamak”  “Vizyon” ‘umda “Mutlu Olmak” yazardı. Kalite Standardımda; “Bu dünyada bedenlenip deneyimlediğim yaşamımı, tekrar izlemeye değer anlarla dolu olmasını sağlamak” olurdu. 

 

İnsanlara, hayvanlara, bitkilere verdiğim dost eli, sıcak bir gülüş, paylaştığım bir öğreti evren’in sevgi bankasına yatırılacak ve asla kaybettirmeyen en değerli yatırım aracı olurdu. Geçmiş zaman kullandığıma bakmayın, öyle de yapıyorum…

 

Yıllar önce almış olduğum bu kararları gözden geçirirken bir şeyin farkına vardım. Kalite standardımı, vizyonumu ve misyonumu birleştiren tek bir güç vardı; “Aşk”. Aslında bizleri beş duyu ile sınırlayan aklımız,  içimizde bizimle doğan fakat uyandırılana kadar pek farkında olmadığımız aşk’ı; sevgi kadar yaşayabileceğimiz çok fazla alan olmadığını bizlere düşündürür. Buna ragmen asrın en güzel şarkı beste ve güfteleri hep Aşk üzerine değilmidir ? Kimileri için işine aşık diyebiliyoruz. Evet, bir işi Aşk’la yapmak’tan bahsederiz ! “Yemeklerin her seferinde nasıl bu kadar lezzetli  olabiliyor” diye sorduğumuz kimselerden “onlara sevgi katıyorum, aşk ile hazırlıyorum” cevabını almazmıyız ? 

 

Aşk elbette karmaşıktır, bir paradokslar yumağıdır. Mutasavvıflar Ebedi Aşk’ın yolunu Vuslat; Tanrıya kavuşma olarak tariflemişlerdir. Vuslatın zıddı da Hicran, yani ayrılık’tır. Bilge’ler Vuslat’ı günlük hayatımıza bir nebze olsun katabilmenin yollarını yüzyıllarca araştırmışlardır. Aşk ve sevgi gibi temel ihtiyaç kavramlarını psikolojik ihtiyaçlarımız listesinde inceleyen ünlü psikologlardan Abraham  Maslow, 1943 yılında yayınladığı “İhtiyaçlar hiyerarşisi teorisi”‘nde sırasıyla fizyolojik gereksinimler, güvenlik gereksinimi, ait olma (sevgi, aile, cinsellik), saygınlık gereksinimi ve son olarakta kendini gerçekleştirme gereksinimlerini sıralamıştır. Bu teoriye göre kişinin belirli bir kategorideki ihtiyaçlarını tam olarak karşılayamaması durumunda bir üst kategorideki ihtiyaçlarını algılayamaz fikri hakimdir. Maslow aslında en üst kategoride bulunan “Kişinin Kendini Gerçekleştirmesi” ihtiyacının önündeki engellerin kaldırılması için psikologların çalışma yapmasından bahsetmektedir.  

 

2000’lerin başında psikolojik ihtiyaçlar alanında ortaya atılan bir mini kurama göre ise insanların temel psikolojik ihtiyaçları 3 temelde birleşmekteydi; Özerklik, Yeterlik, İlişkili Olma. Psikolojik ihtiyaçlarımızı dilerseniz “Manevi Beslenme” ’mizin bir parçası olarak kabul edelim.  Psikolojide günlük yaşantımızda madden ve manen kendiliğinden besliyor olmamız gereken o kadar çok doğal ihtiyacımız vardır ki, bunları eksik, yanlış, egolarımızın baskısı altında sıralarını değiştirerek ve materyalistik yaklaşımlarımızı “trend” ’ler haline getirerek kendimizi durup dururken “hicran” ‘a sokuyor, mesela detoks yaptığımızı zannederken toksik beslenmeye yönelmiyormuyuz ? Diğer bir deyişle, zihin, beden ve ruhumuzu birleştirecekken farkında olmadan ayırıyor, sık sık hastane, klinik kapılarında dolaşmıyormuyuz ? …

 

Bu düşünceyi biraz Holizm (Bütüncülük) üzerinden yürütelim. Holizm, bütünün bölünemez olduğunu ve kendisini oluşturan parçaların toplamından daha fazla ve büyük olduğu felsefesini savunur.  İnsan vücudunun bütününün, sindirim sistemi, solunum sistemi gibi vücüdu teşkil eden bölümlerine göre  bu bölümlerin toplamından daha fazla olduğu fikrini örnek verebiliriz. Holistik ise felsefe ve son zamanlarda daha çok tıp alanında kullanılan bir terimdir. Atom altını araştıran fizikçilerin Kuantum Fiziğine varmaları ile bakış açımızı değiştiren ve bizi her şeyin özündeki evrensel enerji vasıtasıyla bir bütün olduğumuzu ifade eden bir kavram olarak özetlemeye çalışalım Holistik bilgi tanımını. Bir diğer deyişle, kainatta var olan bütün birimlerin arasındaki ilişki, iletişim ve etkileşimi ifade eden, kuantum fiziği, felsefe, biyoloji, psikoloji gibi bir çok ilim ve bilimi ortak paydada bir arada yorumlayan modern çağın yeni öğretisi diyebiliriz. Holistikleri de; bu bilgiyi alternatif tıp yöntemiyle tedavi ve şifa maksatlı yaymayı ilke edinen, “deruni ve batıni” ya da “dışrak ve içrek” bilgilere bir çoğumuza göre daha hakim ve akademik olarakta ehil kişiler olarak tanımlayalım. Holistik Öğretinin kapsadığı alanlardan belki de en önemlisi bu yazımda değineceğim “Manevi Beslenme”.  Manevi beslenmeyi kavrayabilmemiz için binlerce yıldır duvar yazılarından bugüne resim, müzik, şiir, ilahi, değişik ritüeller gibi değişik vasıtalarla gelen ve ifade edilmeye çalışılan Aşk’ın ve Sevgi’nin penceresinden bakarak okursak da bu yazının daha faydalı olacağına inancım sonsuz. 

 

Günümüzde beslenme konusu ile ilgili uzman olan olmayan bir çok kişiyi gerek gazete, dergi ve kitaplardan, internetten , sosyal medyadan takip ediyor ve bilgi alışverişinde bulunuyoruz. Neredeyse herkesin dilinde, mesajında, instagramında; yazılı, resmedilmiş ya da sözlü ifade etmesede en azından aklında, bir detoks, sağlıklı yaşam, iyi yaşam, diyet, vs sözcükleri dolaşıp duruyor. Bizlerde “temiz bilgi” ‘nin hangisi olduğunu sorgulayanlarımız azınlıkta olmak üzere  çok fazla araştırmaya girmeden bu hazır ürün kartlarını sepetimize atarak sağlıklı yaşama kapılarımızı açtığımızı varsayıyoruz. Diyet’i sadece kilo verme olarak algılayan genç, orta ve ileri yaş hanım ve beylerimiz bilmeden sağlıklarını tehlikeye atabiliyorlar. 

 

 

Yeryüzünde yaşayan tüm canlı organizmalar gibi insanoğlu da varlığından itibaren beslenmek zorunda olduğunu, Maslow’un dediği gibi fizyolojk gereksinimleri kapsamında gayet iyi bilir. İlk insanın kilo eksiği ya da fazlasını sorun etmemesi, sadece ve sadece yaşamak için avlanması ve yemek yemesi gerektiği bilinci hakimdir. Bugün evrim geçirmiş olan insanda, durum hala çok farklı değildir. Hayatta kalması için yemek yemesi gerekmektedir. Ancak yemek için yaşamak yüzünden obeziteye varan durumlar gibi, yaşamak için yemek yeme  ölçüsünü asgarinin altına düşürenlerin aneroksik durumlarla da sık sık karşılaştığı bir kuşak içerisindeyiz. Büyük fark ise artık avlanma dönemi bitmiştir. Her şey önümüze gıda endüstrisi devlerinin hazırladığı yiyecekler şeklinde gelmektedir.  Günümüz insanının holistik yaklaşımı biraz olsun kavrayarak yaşam tarzını fizyolojik (maddi) ve spiritüel (manevi) ihtiyaçlarını belirleyerek yaşamını  dengede tutma hedefine yönelmesi ile popülerlik kazanan diğer akımların başında da Yoga gelmektedir. Yoga sadece bir meditasyon aracı olarak kalmamakta, kişinin kendi bedenini neredeyse sıfırdan keşfederek dışarıya gözüken kaslarından çok, iç organlarının kaslarını da çalıştırarak farklı enerjileri devreye sokan bir yaşam biçimidir. 

 

 “İki tavşanı aynı anda yakalamaya çalışırsanız ikisinide tutamazsınız” der sevdiğim bir Rus Atasözü. Sadece doğru beslendiğini düşünerek onun peşinden koşar, diğer alanlara el atmadan bütünü görmeden ilerleyen insanoğlu kendini gerçekleştirmek için Maslow’un teorisindeki gibi alttaki dört kategorinin gerçekleşmesini beklerse kendisine ömür olarak biçilen sürede bunu, imkansız olmasa da tamamlayamayabilir.  Bu yüzden sürekli öğrenmek gerekir.

 

 

Arthur Miller’in öğrenmenin maliyetini iyi tarif ettiğini düşündüğüm dizeleride şöyledir;

“Önceden öğrenilenler indirimli fiyattan öğrenir;

Otoriteden öğrenenler özgürlük bedeliyle öğrenir
Deneyerek öğrenenler etiket fiyatından öğrenir
Hayattan öğrenenler gecikme zammıyla öğrenir
Hayattan öğrenemeyenler, boşa gitmiş hayatlarıyla öğrenirler.”


İnsanların biraz daha zamanları olması için her şeyi yapabileceklerini söyleyip, zaten sahip oldukları zamanlarını yine de boşa harcamaları şaşırtıcıdır.  Cemil Sena Ongun’un bir sözü de bu durumu iyi tarifler niteliktedir;

“Bazı zihinler içi boş ağzı tıkalı şişeler gibidir. Ne içlerine bir şey koyabilirsiniz ne de içlerinden bir şey çıkarabilirsiniz.”


Kendini tanımaya çabalayan, bilen, hata ve kusurlarını törpüleyebilen bir bireyde bu şişenin ağzı açık olabilir. Böyle olunca-şişenin ağzı açıksa, kişinin beyni ve  zihni dolar; dili gelişir kendine ve çevresine hitabeti de güçlenir. Bunun biricik yolu da ancak okumakla ilişkilidir. Zira dışarıdan kimse zihnimize zorla bir şey doldurmaz. Diğer çağdaş ülke toplumlarına kıyasla çok az okuyan bireyler olduğumuzdan zihnin-beynin dolması için çaba ve zorlama gerekir. Beynin çalışması da bir yönüyle midenin çalışmasına benzer. Beyin de önce bilgiyi alır, tekrarlarla hazmeder, özümser, düşünce oluşturur ve sonra eyleme yönelik yönlendirmede bulunur. Bir günü hepimizin 24 saat olarak yaşadığımızdan hareketle, zamanın insanoğlunun yaşamında herkes için eşit olarak dağıtıldığını söyleyebiliriz. Ancak, büyük yaşamları olan insanları diğerlerinden ayıran ise bu saatleri nasıl kullandıklarıdır.

 

 

Manevi beslenme aslında Manevi Yaşam’ımızın bir parçasıdır. Manevi Beslenme kitabında aşağıda alıntı yaptığım altı temel kuralı açıklayan Gabriel Cousens’e göre Manevi Yaşam tabiatıyla beslenmeyi içerir. Sattvik, vegan , organik, canlı gıda, yüksek mineral, düşük şeker, alkali seviyesi yüksek ve temiz su içerdiği gibi, ruhani temizliğe yardımcı olan orucunda bu beslenmenin bir parçası olup kişinin kendi metabolizmasına göre uzmanların desteğiyle bireyselleştirilmiş bir beslenme programı izlemelidir.  

 

Manevi Beslenme’nin ikinci adımı Hindu felsefesinin önemli bir parçası olan Yoga’da kullanılan Prana inşa’sıdır. Asana olarak tabir edilen Yoga duruş pozisyonları ile bu duruşlar esnasında eşzamanlı uygulanan Pranayama (nefes teknikleri) Prana inşasının adımlarıdır. Bunun yanında Tai Chi, Reiki gibi  değişik ve birbirini tamamlayan enerji çalışmalarıda bu inşanın kapsamındadır.

 

 

Üçünci adım; hizmet ve yardımdır.  Hizmet ve yardım esnasında dünyada bağımlı olduğumuz bir takım şeylerle yüzleşeceğimiz, gibi tüm insanlığa olan bağlantımızı da tecrübe ederek bilinç düzeyimizin yükselmesini sağlarız.

 

Dördüncü  adım ruhani rehberlik ve ilhamdır. Satsang olarak tanımlanan, bir ruhani rehber eşliğinde batıni bilgi öğretisine, ruhani yaşam enerjilerine anlam, değer, sevgi ve enerji katan; özgürleşmiş ve uyanmışlık içinde gerçek enerji olarak irtibatlanarak hissetme durumudur. Mevlana öğretisi buna iyi bir örnek teşkil eder.

 

Beşinci adım Sükut’tur. Kendi özümüze ve içimize dönerek, tefekkürde bulunmak , dua etmek, meditasyon yapmak bu adımın ana faaliyetidir.

 

Altıncı ve son adım ise Kundalini uyanışıdır. Hinduizmde Shaktipat inisiyasyonu olarak adlandırılan ve diğerlerine enerji aktarımı ile Shakti Kundalini yardımı ile her hücre, DNA, çakra, nadi, tüm organlarda bilincin uyandırılarak bir sonraki safhaya olan tekamül sürecinin başlaması bu son adımda gerçekleşir. 

 

Cousens’in verdiği bu değerli bilgileri günümüzde bir program halinde uygulamak kimimize göre mümkün olmayabilir. Ancak okunan her şey zihne kaydolduğu için beyin kendini gerçekleştirmeye niyetli olan kişiyi motive edecek dürtüleri yaratır. Her şeyden elini eteğini çekmeden ve belli bir süre  münzevi hayatı yaşamadan manevi beslenmenin adımlarını günlük koşturmacamızın içinde atmanın pek kolay olmayacağı aşikardır. Ancak bir 24 saati iyi değerlendirmekle işe başlayarak bu adımların çoğunu iyi alışkanlıklar haline getirmekte elbette mümkündür. Mevlana’nın mesnevisinde meşhur “Körler’in Fil Tarifi” vardır. Fil bir bütündür ama kör insanlara bu nedir diye sorulduğunda birisi bacağını tutar, ağaç olduğunu söyler, bir diğeri filin burnunu tutar ve hortum der, püskülünü tutan fırça der ama hiçbiri bir bütünü tarif ederek bir Fil’i tutuyorum diyemez. Modern insanın en büyük problemi de budur. Holistik olmadığı, bütüncül yaklaşıma sahip olmadığı, “bütün yapı”yı bilmediği için, çalışmalarını sadece bir parça olan madde üzerine yoğunlaştırmış ve felsefesini bu hâle getirmiştir. 

Manevi Yaşamın her gün en azından üç defa uygulandığı kısmı fizyolojik olarak beslenme kısmıdır. Bugün, hemen , şimdi başlayabileceğimiz bir şeylerin olduğunu bilmek bile bir mutluluk kaynağıdır. Yediklerimize, içtiklerimize mümkün olduğunca dikkat ederek, kişisel beslenme programlarımızı yapabilecek bilgiye ehil rehberlerin yardımıyla kısa sürede erişerek, vücudumuzu değişik tekniklerle tanıyarak, iç organlarımızında kasları olduğunu hatırlayarak egzersizlerimizi sıklaştırmalı ve manevi tarafımızı geliştirmeliyiz.  Bunu yaptığımız her gün hicran’dan uzaklaşır, Vuslat’a daha çok yaklaşabiliriz.  Mutlu bir yaşam için her saniyemizin kıymetini bilelim ve tekrar seyretmeye değer anlar ile dolduralım.  Aşk ve Sevgi ile…