Internet ve Sanat, Yeni Medya ve net.art

Yazar : Nejat KUTUP

Hiç kuşkusuz, sanat bilinçli bir çaba ile yaratma sürecidir.

Duchamp'ın “Çeşme” eseri Aralık 2004 te İngiliz sanat çevresinden 500 kişinin oylarıyla 20. yüzyılın en etkili eseri seçilmiştir. Bugün de günümüz sanatçıları üzerindeki etkisi devam etmektedir. [Wikipedia]

 

Sanat kimin için yapılır?

1919 yılının Sonbaharında tüm dünya Leonardo da Vinci’nin 400. ölüm yıldönümünü anmak için toplantılar düzenliyor; Gabriele D'Annunzio Leonardo'nun artistik yönlerini anlatıyor; Şair Paul Valery bize bıraktığı bilimsel temalardan şiirler yazıyor. 

Sigmund Freud Leonardo’nun nevrozlarını inceleyip makaleler hazırlıyordu. 

Dadacılar arasında bile “provakatör ve asi” olarak bilinen  ve  böyle adlandırılan Marcel Duchamp bu yıldönümünü farklı bir şekilde karşılamaya hazırlanıyordu.  Kutlamaya, Gioconda’nın Rue Rivoli de sokakta satılan bir posta kartını alıp, üzerine kara kalemle sakal ve bıyık  çizerek galerisinde sergilemekle başladı. Bu hareket modern sanatın gelişimini temelinden değiştirmişti.

 

Kendi sözleriyle: "Bu kadar takdir edilen,  hayran kalınan ve herkesin bildiği bir görüntü bile bir dokunuşla bir skandalın en belirgin öğesi haline gelebilir”. Duchamp daha sonra bu cümlesine bir ilave yapmış ve “Sakal ve bıyığı öylesine estetik bir şekilde yerleştirdim ki, sonunda zavallı kız, erkeksi bir görünüm kazandı” .

Sanatçı bu eserine L.H.O.O.Q. ismini vermiştir. (okunduğunda Fransızca da “çok güzel bir poposu var” anlamına gelen cümlenin söylenişiyle aynıdır)

Bu sözler sonradan çok hatırlanmasa da,  bu olay 20. yüzyıl başlarında sanata karşı olan bir çok çevrenin eleştiri odağı haline geldi. Sanatçının cinsiyetinden, milliyetine kadar varan, sanatın orijinalliğinin mahvedilmesi konusunda kadar giden uzun bir tartışma başlamıştı. 

Aslında sanat yapıtı, her zaman yeniden-üretilebilir olagelmiştir. İnsanların yapmış oldukları, her zaman yine insanlarca yeniden yapılabilmiştir.

 

Hemen hemen bu tip her bildiride adı geçen ve alıntılar yapılan Walter Benjamin’in eseri  olan “Tekniğin Olanaklarıyla Yeniden Üretilebildiği Çağda Sanat Yapıtı” nda Benjamin sanat yapıtının öncelikle tahta-baskı, gravür ve litografi gibi tekniklerle yeniden üretildiğinden, fotoğraf ve son olarak sinemanın ise sanat yapıtlarının etkilerini kökten bir biçimde değişime uğratmanın yanında kendilerine sanat yöntemleri arasında bağımsız bir yer edinecek düzeye de ulaştıklarından bahseder. 

 

Geleneksel sanat belirli bir zaman ve mekana bağımlı olarak varolurken (örneğin müze veya galeri ortamı) farklı kopyalama yöntemleriyle çoğaltılmış olan sanat yapıtı zaman ve mekandan bağımsız bir hale gelir ve sanat tüketicisine kendi ortamında ulaşabilir. Kısaca, yeniden üretim sanat yapıtını "şimdi ve buradalığı" özelliğinden yoksun bırakarak, sanat yapıtının hakikiliğini ve tarihi varlığını zedeler. Tarihi varlıkla birlikte son bulan sanat yapıtının otoritesidir de aynı zamanda. Varlığı son bulan bu otorite Benjamin tarafından ‘atmosfer, aura’, kavramları ile adlandırılır ancak çokta ilginçtir ki; bu modern sanatın ana temaları günümüzde farklı yorumlansa da çağdaş sanatın temelini oluşturur.

 

Sanat sınır kabul eder mi?

Sanat, insanın iç dünyasının eseridir ve büyük ölçüde bireyseldir. Ama bütün diğer insanların iç dünyasına da hitap ettiği için kısa sürede toplumsallaşmaktadır. 

 

Hegel’e göre sanat, maddeye sokulan ve maddeyi kendine benzeten sanatçının ruhudur.

 

Sanat; fikirleri, hayalleri gerçekleştirme hareketidir. Charles Bordele’e göre, Bilim nasıl akılla deneyden çıkmışsa, sanatlar da hayalgücü ve oyundan çıkmıştır.

 

Buradan da anlaşılacağı gibi sanat, özgürlüğü kısıtlayacak hiç bir sınırı kabul etmez  vede etmemeli. Önceden belirlenmiş herhangi bir işlev yada amaç, sanatsal süreç içerisinde üretilen sanat nesnesi açısından baskı oluşturmaktadır. Dolayısıyla baskı altında yaşanan süreci sanat olarak adlandıramayız.

Tolstoy, sanat’ı değerlendirirken şöyle der: “Gerçek bir sanatsal yapıt, belirli bir düzene konulamaz, ve sokulamaz, çünkü gerçek sanat yapıtı, (bizim kavrayışımızın ötesindeki yasalarla) sanatçının içinde uyanan yaşama ait yeni bir kavramın açığa vurulmasıdır ve bu kavram ifade edildiğinde, insanlığın yürüdüğü yolu aydınlatır”.

Yazının devamı