Avcılık (İnsan Vahşiliği)

Doğa mükemmel bir dengeye sahip. Bu mükemmel dengeyi bozan ise; Bu dengenin bir parçası olmak yerine, dünyadaki tüm varlıkların üstünde yer almasını sağlayan ve doğaya hizmet etmektense, onu yok etmek için kullandığı zekâsı ile insan.

Doğa mükemmel bir dengeye sahip. Bu mükemmel dengeyi bozan ise; Bu dengenin bir parçası olmak yerine, dünyadaki tüm varlıkların üstünde yer almasını sağlayan ve doğaya hizmet etmektense, onu yok etmek için kullandığı zekâsı ile insan.

Ne zaman bir konu hakkında yazmayı düşünsem ‘insan vahşiliğine’ değinmeden o yazı tam olmuyor. İnsan kendisine bahşedilen, diğer tüm varlıklardan üstün kılan aklını; türlü türlü güzellikler yaratmak yerine neden çoğunlukla kötülüğe, yok etmeye kullanıyor. 

İnsanın kendi yarattığı doğasında, kötü olma halidir ‘insan vahşiliği’. Ama tırnak içine alınmış, hayvan vahşiliğinden keskin bir şekilde ayrılan vahşilik. Bu vahşi olma halinin içinde, adiliği barındıran bir zekâ var. Ve bu durum doğa içindeki vahşi tanımının içine sokmuyor insan vahşiliğini.

Günümüzde insan vahşiliğinin hayat bulduğu durumlardan biride AVCILIKTIR.

İnsanlık tarihinde avcılığın önemli bir yeri olmuş. Önceleri dünyadaki varlığıyla uyumlu olan toplayıcı bir beslenmeye sahip insan, zamanla avını yakalayabilecek bacaklara ya da parçalayarak öldürebilecek bir ağız yapısına sahip olmamasına rağmen, zekâsını kullanarak yaptığı keşiflerle yırtıcılara karşı kendini korumak ve sonrasında beslenme amacıyla,  avcı olmaya başlamış. Ana besin kaynağı artık et olan insan, önceleri sadece hayatta kalabilmek için öldürmüş.

Hayatta kalmak için öldürmek, doğada yaşayan her canlının içgüdüsel dürtüsüdür. Peki, günümüzde insan, hayatta kalmak için hayvanları öldürmek zorunda mıdır? İnsanların hayatta kalmak için hayvanları öldürmeye ihtiyaçları yoktur. Onlarla, doğanın kanunları çerçevesinde barış içinde paylaşarak yaşamaya ihtiyacı vardır. Dünya üzerinde uzun yıllar varlığını sürdürebilmesi için bu durum, insan için elzemdir.

Bu çerçevede insanların artık avlanmayada ihtiyaçları yoktur. Hele ki; Etleri ve derileri için hayvanları üretip tutsak ettikleri çiftlikler, ihtiyacı olduğunu düşündükleri et ve ürünlerini; kendileri yerine başkalarının öldürdüğü hayvanların etlerinin olduğu kasaplar, marketler varken günümüzde avcılığın hiçte lüzumu yoktur. Buna rağmen avcılık gereklidir deniyorsa, bunu öldürme tutkusundan başka bir şeyle tanımlamak mümkün değildir.

Ve bu durumda avcılık cinayettir. İçinde adiliği barındıran planlı bir cinayet. İçinde gram cesaret olmayan, korkaklığın vücut bulmuş halidir. Son teknolojiye sahip binlerce liralık tüfek ve teçhizatlarıyla, metrelerce ötede kendi halinde yaşayan bir hayvanın, kurulan bir tuzakla pusuya düşürülüp katledilmesini ‘adiliği barındıran planlı bir cinayet ’dışında başka bir şeyle tanımlayamazdım. Çünkü aynı davranışa bir insan maruz kaldığında manşetler hep ‘ adice kurulmuş hain pusu ‘ olarak atılır.

Avcılığı savunanların en önemli iki savı şudur;

1.Avcılar doğayı korur. Avcılar yabani hayvan nufusunu dengede tutar.

Bu büyük bir yalandır. Doğayı hayvan öldürerek  koruyamayız. Yasal avcılıkla birlikte kaçak avcılıkta doğaya büyük zarar verir. Doğa kendi seleksiyonuna sahiptır.İnsanın bu şekil dahil olması bazı türlerin neslini tüketmekte ve doğal dengenin bozulmasına sebep olmaktadır. Doğanın insan müdahalesine ihtiyacı yoktur. İnsan ancak doğayla arasına gerekli mesafeyi koyarak doğayı korur.

 

2.Avcılık spordur.

Dağ tepe bir hayvanın peşinde gidilmesi sporla ilintili olabilir. Ancak kan dökmeyi, öldürmeyi sporla yanyana getiremezsin. Siz yine dağ tepe bir hayvanın peşinde koşun ancak tetiğe basmak yerine deklanşöre basın. Sonunda o hayvan ölmesin, bir fotoğraf karesinde hoş bir anı olarak kalsın. Sporda yanınıza kar olsun. Aksi durumda avcılık spordur diyemeyiz, avcılık öldürmekten zevk alma hali olarak tanımlanır. Böyle bir durum toplum içinde tehlikelidir. Ülkemizde bireysel silahlanma tehlikeli bir boyuta ulaşmıştır. Satın alınan silahların birçoğu avcı ruhsatıyla alınıyor. Böylesi bir öldürme dürtüsüyle alınan bu silahların, namlusunun aynı dürtüyle bir insana doğrultulmayacağını kim söyleyebilir.

Bu işin diğer vahim tarafı da, devletlerin hayvanları korumak yerine onları sınıflandırarak para karşılığı avcıların katletmesine izin vermesidir. Ülkemizde her yıl mecliste kurulan komisyonlarca; hangi hayvanın, hangi sayıda, kaç liraya öldürtüleceğinin kararı verilir. Avcılığı cinayet olarak tanımladığıma göre devletinde bu cinayetin ortağı olduğunu söylemekte bir sakınca görmüyorum. Geçtiğimiz temmuz ayında çıkan komisyon kararına göre(bu komisyonda çoğunluk taraf avcılar!), birçok hayvanın ölüm fermanı verildi.Bunların içinde ,nesli tükenme tehlikesiyle karşı karşıya olan üveyik ve elma baş patka gibi bazı kuş türleride var.Bu kuş türleri, Dünya doğa ve doğal kaynakları koruma birliği(IUCN)tarafından hazırlanan kırmızı listede, nesli tehdit altında olan  türler arasında yer almaktadır.Ayrıca Alevi inancına göre kutsal olarak görülen dağ keçileri,ayılar ve bir çok yaban hayvanıda bu listede.

Devlet yetkilileri genelde kendilerini kaçak avcılığa karşı yasal avcılık olmazsa, yabani hayvan nufusu ciddi zarar görür diye savunurlar. Ancak kaçak avcılığa karşı mevcut yasalar, ciddi bir şekilde uygulansa böyle bir zarar söz konusu olmaz. Devletin görevi hayvanları öldürmeyi izne tabi tutmak değildir, bir bütün olarak doğayı koruyarak dengeyi sağlamaktır. Avcılığı yasallaştırarak hayvanlar korunmaz. Aksi bu cinayete ortak olmaktır.

Avcılar yasal yollar varken dahi, çoğu zaman kaçak yollarla katlettikleri hayvanların görüntülerini büyük bir keyifle, sosyal medyadan yayınlayarak vicdanları yaralamaktadırlar. Bunun karşılığı ise aldıkları ufak para cezaları olmaktadır. Böyle bir yazı yazmama sebep bir olayı aktararak kararı vicdanlara bırakacağım.

Artvinin Arhavi ilçesinde Tanju Ç. İsimli avcı! Avlanması yasak olan anne ayıyı katledip, yavrusunu yaraladıktan sonra köpeklerine canlı canlı parçalattığı videoyu, keyifle seslendirerek sosyal medyada paylaştı.Vicdanlarda oluşan infial sonrası gözaltına alındı.Bu yazıyı yazarken şahsın akibeti belli değildi ancak ne olacağını tahmin etmek hiçte zor değil.

Hayvanlara yönelik şiddetin son bulması için yasaların düzenlemesi şart. Devlet, bu canilerin mi yoksa hayvanların mı yanında, artık göstermek zorunda. Ve tekrar tekrar söylemekte fayda var. Devletin görevi hayvanları korumak, onları öldürtmek değil.