Yörüngeye Yerleştirilen Her Yeni Uydu

Yörüngeye yerleştirilen her yeni uydu bize çok daha hassas ölçümler göndermekte ve biz de bunlara dayalı olarak çeşitli yorumlar üretmekteyiz.

Görsel 1 - 1 Temmuz 2019 tarihli İstanbul ve yakın çevresi sıcaklık dağılımı uydu görüntüsü

Yörüngeye yerleştirilen her yeni uydu bize çok daha hassas ölçümler göndermekte ve biz de bunlara dayalı olarak çeşitli yorumlar üretmekteyiz. 

 

2019 yılı haziran ayı Avrupa için kaydedilen en yüksek sıcaklıkların ölçüldüğü bir sene oldu. Alışık olmadıkları için hemen akla iklim değişiklikleri geliverdi. Halbuki Sahra’nın bağrından kopan bir hava akımı Batı Avrupa’yı etkisi altına aldı. Hepsi bu kadar. Biz daha doğuda kuzeyden sarkan havanın etkisi ile serin bir Haziran geçirdik, hatta yeri geldi yaz nerede kaldı dedik. İşte isin aslı esası da burada. Avrupa’da küresel ısınma bizde küresel soğuma. Şekil 1’de gösterilen 1 Temmuz 2019 tarihli görüntü de İstanbul üzerindeki kırmızı bölgeler, yani aşırı sıcak görüntüsü ile bu sefer bize de küresel ısınmanın ulaştığı algısını yarattı. Bunların tamamının adı günlük meteorolojik değişimler. Küresellikle alakası yok ama aklımıza soktular bir kere ister istemez biz de etkileniyoruz.

Öncelikle iklim değişimlerine bir göz atalım. 

Akla gelen ilk soru.

İklim değişiyor mu? 

Cevabı ise kesin bir evet. 

İklim değişiyor. 

Nokta.

Isınıyoruz değil mi de yazın akla gelen bir soru? Cevabı da var.

Hoca bu işi de çözdü galiba demeyin, çözdüm ve de cevabı da var.

Isındığımızı veya soğuduğumuzu biz değil ama 12019 yılında yaşayacaklar bilecek.

Nereden mi bildim. 

Geçmişte yaşadığımız iklim değişimlerini en az 10 000 sene sonra fark edebiliyoruz.

İklim zaman ölçeği en az ama en hassas en az 3000- 5000 veya belirgin halde 10 000 senede fark edilebiliyor.

Nereden mi biliyoruz?

Buzullardan alınan örneklerden.

Size derslerimde de kullandığım bir örnek ile bu işi anlatmaya çalışayım.

Bilim adamları Kuzey Kürede Younger Dryas olarak tanımlanan ve bundan 12800 ve 11500 sene arasında 1300 senecik hüküm süren bir soğuk dönemde yerkürenin değişik yerlerinden alınan örneklere bakarak neler olduğunu incelemişler. Şekil 2’de gösterilen ortadaki Grönland Adası buzul örneği sıcaklık dağılımı ve bu 1300 senecik içerisinde kuzey yarıküreden alınan örnekler aynı zaman dilimi için şunları söylemiş. Elbette alınan örneğin dili yok ki konuşsun ama biz bilim adamları o tarihlere denk gelen örneklerdeki birtakım gazlara, kalıntılara, çökeltilere bakarak geçmiş hakkında gerçekçi yorumlar yapabiliyoruz. 

                                  Kuzey Denizi                       Grönland Adası                                Venezuela

Deniz suyu sıcaklıkları nasıl dip çamurunda iz bırakır sorusu akla gelmiştir. Bunu alınan örneklerdeki fosil kalıntılarına bakarak anlıyoruz. 

 

Grönland buzulları arasında sıkışan gazlar bize geçmişteki sıcaklık hakkında bilgi veriyor, deniz dibindeki fosiller de o dönemdeki su sıcaklığı hakkında bilgi verebiliyor. Deniz tabanından alınan örneklerdeki renk değişimi de bu çamurlarda biriken kalıntıların kalsiyum karbonat içerikleri hakkında bilgi veriyor. Daha beyaz demek daha çok kalsiyum karbonatlı çökelti demek. Tüm bu verileri aynı grafikte birleştirince de yukarıdaki şekilde bir tablo ortaya çıkıyor. Ben bu verileri dünya haritası üzerine yerleştirdim (Şekil 3) ve kendimce de dillendirdim.  

Görsel 3. Yerkürede aynı dönemde değişik yerlerden alınan örneklerin konuşturulması.

Veriler bize der ki;

Grönland adasında sizin Younger Drayas olarak adlandırdığı ve 1300 sene süren bir soğuk dönem oldu;

Kuzey denizi de benim de yüzey sularım ortalama 6 dereceden 1-2 dereceye düştü der;

Cariaco baseni veya Venezuela önlerindeki dip çamuru da benim de rengim açıldı yani kalsiyum karbonatlı çökeltiler daha çok birikti der.

O grafikte olmamakla beraber aynı dönem için Sahra Çölü ’de ben de çok ısındım ve etrafa bol bol toz attım diyecekti.

 

İşte bilim dünyası bunları bulur da açıklayamaz. 1300 sene süren buzul çağını bulur, Grönland adasında buzul var ise demek bulut ta çok, eh hadi Kuzey Denizindeki yüzey soğumasını da açıkladık. Peki ne oldu da ekvatora yakın yerde beyaz kabukları olan deniz dibi çökeltileri arttı? İşte bunu çözemezler. Ben bunu çözdüm ve de size bereketli yağışlar adı altında veya küresel ısınma adı altında geçen sayılarda yazdım. Link şu. http://apelasyon.com/Yazi/404-kuresel-isinma---2

Özeti de şu. Dünyanın kutup bölgesi mini buzul çağı yaşarken bir başka yerde bilim dünyasının henüz farkına varamadığı de bol toz çıkışı oluyor. Bu toz bulut ile buluşunca bereketli yağışlara neden oluyor ve denizlerde bol bol alg patlaması oluyor. Bu algler deniz dibinde beyaz kabukları nedeni ile yukarıda Cariaco Baseni dip çamurlarında daha açık renge kayma şeklinde iz bırakırken kutuplarda alglerin ürettiği kimyasallar nedeni ile oluşan sülfat buluta ve güneş enerjisinin uzaya yansımasına neden oluyor. Bu yansıma Kuzey Denizinde suların soğumasına ve soğukta yaşayan deniz canlılarının artmasına ve dolayısı ile deniz dibinde bunların kalıntılarının çoğalmasına neden oluyor. Aynı soğuma ise zaten buzlarla kaplı olan Grönland Adasında ise mini bir buzul çağının yaşanmasına neden oluyor. Ama bu süreçte yerkürenin her yanı değişik davranış şekilleri gösteriyor ve bu kısacık buzul çağı da sadece 1300 sene sürüyor. Bu zaman sürecini yazmak kolay ama bu dönemi doğa için ifade etmek kısa olurken bizler için koskoca bin üç yüz sene oluyor.

 

Süre bizim için uzun olunca biz ne yapıyoruz? 

Bu kış ılıman geçti, bu yaz sıcak, babam, dedem büyük dedem, büyük büyük büyük dedemin zamanında bile desek en fazla 200-300 sene önceye gidebiliyoruz.

 

Halbuki mini buzul çağı 1300 sene sürüyor.

 

Hocam iyi de bak uydu bile İstanbul’u hamam gibi gösteriyor ona ne diyeceksiniz diye sorun. 

 

Bunların tamamı yani sıcaklıklar veya seller kendi yaptığımız eserlerin sonucu. Yukarıdaki sıcaklık haritasına dikkatli bakın. Aynı anda beton yığınlarının hava akımlarını engellediği asfaltın sıcağı emdiği erler kıpkırmızı ama hemen 10 kilometre yukarısı serin. Şehir yanıyor ama Adalar serin.

 

Yağmur eskiden de ara sıra deli gibi yağardı. Ama o zamanlarda çoğu yer topraktı emici idi. Şimdi her yer bina ve üstleri kiremit, dam. Binaların etrafı otopark asfalt, yollar kaldırımlar hepsi emici vasfı olmayan kaydırıcı yüzeyler. Yağmur normal oranlarda yağsa bile dere yataklarında aşırı birikme olacağı kesin. Bir pet şişe deyip geçmeyin. Bir pet şişe bile sele neden olabiliyor günümüzde. Tıkıyor kanalı basınçtan da etkilenmiyor, al sana sel.

 

Kendimizde kabahat aramama hastalığı işin kolayına kaçmamıza ve her olayı iklim değişikliğine bağlamamıza neden oluyor. Bir faninin yaşamı sürecinde iklim değişikliğini görebilmesi imkansız. Bakın mini buzul çağı bile 1300 sene sürmüş. Doğayı böyle hoyratça kullanır şehirleşme adına gökdelenleri diker şehirlerin hava akımlarını engellersek daha çok şikayet ederiz bu günleri de arar hale geliriz. Suçlu aslında biziz ama arkasına sığındığımız iklim değişimi. O hep değişiyor, değişecek te ama ne olduğunu bizler asla anlayamayacağız tabi ki ben bir gün iklimlerin de kontrol edilebileceğini gösterene kadar. İyi mi kötü mü orası başka ama yapabiliriz.